Dimne’nin gerçekten de kararı karardı.Dediği dedikti.
Ne yapıp yapıp Arslan’ın yanına gidecekti.
Sonunda dediğini yaptı.
Saraya gitti.Durumunu bildirdi.
Ve huzura kabul olundu.
Arslan önce Dimne’yi küçümsedi.
. - Kimmiş, dedi benimle mutlaka görüşmek isteyen?
Dimne, ileri atıldı.
- Benim, efendim, dedi.
- Sen de kimsin?
- Ben, dedi Dimne, size vakti zamanında hizmet etmiş filan çakalın torunuyum.
Arslan hatırlamakta güçlük çekti.Fakat sonunda dedesini hatırladı Dimne’nin.
Ve aradan günler, haftalar, aylar geçti.
Dimne, öyle kolay bir lokma olmadığını Arslan’a kabul ettirdi.Arslan pek çok konuda düşüncesini sordu Dimne’ye.Her defasında şaşırtıcı cevaplar aldı.
Gün geçtikçe Arslan’ın gözüne daha da girdi.
Sözünü dinletti.
Övgüsünü kazandı.
Ve artık, Arslan; en küçük bir karar verirken bile Dimne’ye danışır hale geldi.
Dimne, kralın en yakın adamı oldu.
. Günler böylece geçip giderken, bir gün, Arslan’ın huzurundayken;
- Efendimiz, dedi Dimne, sizi çok zamandır durgun görüyorum.Avlanmak, uzak diyarlara gitmek, gezip görmek çok yararlıdır.Siz de böyle bir istek görmüyorum.Eğer benim bilmediğim bir sebebi varsa söyleyiniz.
Arslan, yarasına dokunulmuş gibi oldu.
Korkuyordu.Gerçek nedeni buydu.Fakat Dimne’ye bundan söz etse miydi?
Bir süre sessiz kaldı.
Sonunda anlatmaya karar verdi.
. Tam bu sırada, öküz Şetrebe’nin o korkunç böğürtüsü duyulmaz mı!…
Kral nasıl da korkmuştu.
. Beti benzi atmış, tir tir titremeye başlamıştı.
Artık Dimne ‘den bunu gizlemesi mümkün değildi.
- . İşte, dedi, beni korkutan şey bu.
Sesi böylesine korkunç olursa, kimbilir kendisi nasıldır?
Dimne, kurnaz kurnaz gülümsedi:
- Korktuğunuz şeye bakın! Doğrusu belki de en korkulmayacak şey bu olmalı, diyerek Padişah’ı yatıştırmaya çalıştı.
Fakat bir anda korkuyu yenmek imkansızdı.
. Kurnaz çakal, Arslan’a bir tilkinin hikayesini anlatmaya başladı.
Şaşkın Tilki
|
- Bir gün; bir tilki ormanda geziyordu.
Ağacın üzerinde semiz mi semiz bir horoz gördü.
Ağzının suyu aktı. Kenara sindi, saklandı, horoza saldıracağı sırada, garip bir ses:
- Güüm güm de güm güm!
Baktı, sesin geldiği yöne.Gördüğünden bir şey anlamadı.Tilki, davulu ne bilsin.Saf saf düşündü. "Bu da ne acaba? Nasıl bir yaratık bu böyle?" diye...Fakat sesi böyle ilginç olur da tadı olmaz mı? Bu düşünceyle horoza değil ona saldırmayı kurdu aklından...Bir süre bekledi.Davul rüzgarın sallamasıyla, "güm güm de güm güm!" diye sesler çıkarıyordu.Tilki,gerildi gerildi, davula doğru atıldı birden.
Fakat bir de ne görsün! İçi boş bir kasnak...
Yiyecek gibi değil.
Bu arada horoz da kaçmıştı.
Tilki, yaptığına pişman, önüne baka baka uzaklaştı oradan.
LA FONTAİNE DEN HİKAYELER
AĞUSTOS BÖCEGİ İLE KARINCA
Ağustos böceği bütün yaz, saz çalmış şarkı söylemiş. Karakış birden bastırınca şafak atmış zavallıda; Bir şey bulamaz olmuş yiyecek: Koskoca ormanda ne bir böcek, ne bir sinek. Gitmiş komşusu karıncaya:
- Aman kardeş demiş, halim fena; bir şeycilkler verde kışı geçireyim, yaz gelince öderim. İnan bana. Ağustosu geçirmem söz sana. Ödemezsem eğer, böcek demesin kimse bana.
Karınca iyidir hoştur ve çalışkandır bilirsiniz ama eli sıkıdır biraz. Can verir, mal vermez.
- Sormak ayıp olmasın ama demiş, bütün yaz ne yaptınız?
Ne mi yaptım demiş ağustos böceği; gece gündüz şarkı söyledim, fena mı ettim sizce?
- Yooo. Demiş karınca ne mutlu size; ama hep türkü söylemek olmaz; kışın da oynayın biraz.
|
|