CANBOLAD BEY (XVI.Yüzyıl)
Tahminen 1504 yılında doğmuştur. Canbolad Bey’in babası Kasım Bey, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinde Hayre Bey’le birlikte padişahın yanında yer alınca; Yavuz Sultan Selim, Kasım Bey’i İstanbul’a çağırdı. Daha sonra Halep Beylerbeyi Karaca Paşa’nın iftirasına uğrayan Kasım Bey idam edildi, ama oğlu Canbolad, padişahın koruması altına alındı.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Belgrad, Boğdan, Rodos ve Bağdat seferlerine katılarak yararlılıklar gösteren Canbolad Bey, daha sonra Kilis ve yöresindeki asayişi sağlamakla görevlendirildi. Kimi kaynaklar, Kilis ve yöresinin kendisine “ocaklık” olarak verildiğinden söz eder.
Canbolad Bey, padişah III. Selim döneminde Kıbrıs’ın fethi sırasında (1571) Magosa’da şehit olmuştur.
Kilis’te kendi adını taşıyan ve halen hizmet veren cami (Canbolai/Canboladiyye/Canbolaoğlu/Tekke/Tekye Camii) yanında türbesi de bulunan Canbolad Bey’in vakfiyesi de vardır.
RUHİ EFENDİ (1720-1797)
Öğrenimini Kilis’te yaptı; Güllü Cami Medresesi’nde dersler verdi. Arapça ve Farsça bilen Ruhi Efendi, İslam kültürü ve tasavvuf konusunda yaptığı çalışmalar yanında şiir de yazmıştır. “İnşa”, “Kur’an Havası”, “İbretname” adlı yapıtları yanında bir de “Divan’ı” vardır.
BEKİR VAHİD EFENDİ (1802-1887)
İlk öğrenimini mahalle mektebinde yapan Bekir Vahid Efendi, medresede önce Hocazade Abdurrahman Efendi’nin, sonra Sadakazade Hacı Sadık Efendi’nin derslerine devam etti. Arapça ve Farsça bilen Bekir Vahid Efendi, hocalarından icazet alarak Ulu Camii Medresesi’nde dersler verdi. “Ebced” hesabıyla Salih Ağa çeşmesinin kitabesini de yazan Bekir Vahid Efendi şiir de yazmıştır.
ABDULLAH SERMEST EFENDİ (1819-1880)
Öğretimine Kilis’te mahalle mektebinde başladı. Hacı Hafız Efendi’nin derslerine devam etti. Kilis’i işgal eden Mısırlı İbrahim Paşa, Abdullah Sermest Efendi’yi Mısır’a asker olarak gönderdi. Burada zamanın ünlü hekimi Kölit Bey’den tıp; daha sonra Mekke’de Şeyh Mehmet Canı Efgani’den de tasavvuf dersleri aldı. Kilis’e dönerek Baytazzade Tekkesini kurdu.
Mutasavvuf bir şair olan Abdullah Sermest Efendi’nin şiirlerini içeren “Divan’dan” başka “Sıffeyn Vakası” adlı bir de risalesi vardır.
HOCAZADE ABDULLAH ENVERİ EFENDİ (1826-1887)
Büyük Hoca adıyla ünlü Hocazade Abdurrahman Efendi’nin oğludur. İlk öğrenimini ve yüksek öğrenimini babasının yanında, onun derslerine devam ederek yaptı. İcazetnamesini aldıktan sonra, Kesik Minare Medresesi’nde dersler vermeye başladı.
Akıl yürütme ve mantık konusunda çalışmalar yapan Abdullah Enveri Efendi,özellikle mantık konusundaki yazılarıyla ünlüdür.
“Tastikat” haşiyesini Abdülmecit Hana takdim etti, ödül aldı.
Başlıca yapıtları : “Tasavvurat Tastikat Fenari ve İsagoci Haşiyesi” , “Hüseyniye Haşiyesi”, “Celattini Devvani Haşiyesi”, “Akaid Şerhi Haşiyesi”, “Hayali Haşiyesi”,“Tezhibül Mantık Haşiyesi”, “ Miribül Fetih Haşiyesi”.
KİLİS'Lİ ÜNLÜLER KİLİS2Lİ MUALLİM RIFAT BİLGE
Kilisli Muallim Rif'at Bilge
(Kilis 1874-Ankara 1953)
|
|
Hayatı
Kaynak: http://www.kilisinsesi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1756&Itemid=93 (27 Mart 2007 tarihinde indirilmiştir)
Türkoloji dünyasının tanınmış simalarından biri olan Kilis’in yetiştirdiği büyük Türk dil bilgini Muallim Ahmet Rif’at Bilge, Türk diline hizmet etmiş ilim adamlarımızdandır. 1874 yılında Kilis’in Cedit Mahallesinde doğmuştur. Zabtiyye Çavuşlarından Abdülkerim Bey’in oğludur. Kilisliler babasına “Kerim Çavuş” derlerdi. Ahmet Rif’at doğmadan babası vefat etmişti.BU nedenle Rıf’at’ı annesi Emine Hanım büyüttü.
Rif’at’ın İsmail, Ahmet ve İbrahim isimli üç dayısı vardı. Dayılarına “Çilonun oğulları” derlerdi.
Muallim Rif’at Bilge, babasına “Kerim Çavuş” dendiğini ve Adının Ahmet Rif’at olduğunu, “Tercüme-i Halim” isimli şiirinin son dörtlüğünde şöyle dile getiriyor.
”Kerim Çavuş olğluyum
Gönlü dertli dağlıyım
Adım Ahmet Rif’at’tır
Ben Kilis’e bağlıyım.”
Kerim Çavuş oğlu Ahmet Rif’at,, dayılarının yardımıyla ilk ve Rüştiyye öğrenimini Kilsi’te yapmış ve 1892 yılında Kilis müftüsü Abdurrahman Efendi’den İcâzet-name almıştır.
Daha sonra, 18 yaşında İstanbul’a gelmiş ve 1898 yılında İstanbul Dârü’l Muallimin’in yüksek kısmından birincilikle Şahadetname alarak öğretmenlik mesleğine atılmıştır.
Nu arada Kilis’te bulunan ve bahçedeki su küpünden bir tas su içmej suretiyle zehirlenerek vefat eden annesi Emine Hanımın ölüm haberi, Muallim Rif’at’ı son derece üzmüştür.
Muallim Rif’at Bey, önceleri Rüşdiyye ve İ’dâdiler’de, sonraları liselerde Türkçe, Arapça, Farsça, Tarih ve Edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Medresetü’l Kuzât’da ceza kanunu, İmam Hatip Mektebinde ise Felsefe dersleri vermiştir. Ayrıca, İstanbul Üniversitesi İlahiyat ve Edebiyat Fakültelerinde Arap Dil ve Edebiyatı derslerini okutmuştur. Bu arada İstanbul Hukuk Fakültesinden de pekiyi derece ile mezun olmuştur.
Adının başına hep “Kilisli” sözcüğünü kullanan Türkoloji dünyasının bu ünlü bilgini “Muallim” lakabıyla da ün yapmıştır. Bu nedenle Ahmet Rif’at Bilge’ye kısaca “Kilisli Muallim Rif’at” derlerdi. Türk diline unutulmaz hizmetler vermiş ve şöhreti yurt sınırlarını da aşmış olan, Kilisli Muallim Rif’at’ı Avrupa’da tanıyordu.
Türkiye’ye gelen müsteşrikler onu arayıp buluyorlardı. Fuat Köprülü’nün onun eserlerine ön söz yazması, H. Ritter gibi bir müsteşrikin onunla işbirliği yapması, bu bilim adamının kadrini yükselten büyük bir belgedir.
Muallim Rif’at kendi tamamen ilme vermişti. Hayatta onun her şeyi kitaplardı. Bu nedenle 38 yaşında nişanlanmış ve 40 yaşında İstanbul eşrafından Fatma Saibe Hanımefendi ile evlenmişti. Bu evlilikten üç kızları oldu. Mutlu idiler. İyi bir ev hanımı olan, güzel ud ve keman çalmasını bilen Fatma saibe Hanım, kısa zamanda Kilis yemeklerini pişirmesini de öğrenmişti.
Kilis yemeklerinden Oruk (1) ve Şeyh-ül Muhş’i (2) yi çok seven Muallim Rif’at, sabah kahvaltılarında ise sadece kuru ekmek yer ve birkaç bardak çay içerdi.
Türk dilinin birinci derecede önemli eski anıtlarından birçoğunun ilk yayımlarını yapmak, resmi ve özel kütüphaneleri araştırarak bazı anıtları ortaya çıkarmak, Kilisli Muallim Rif’at’ın Türk Filolojisine yapmış olduğu en büyük hizmetlerdir. XI. Yüzyıl Hâkaniye Türkçe’sinin şaheserlerini, en eski Oğuzca metinleri, XIV.-XV. Yüzyıl Kıpçak Türkçesi yadigarlarını ve Divân-ü Lûgat-it-Türk’ü bilim dünyasına tanıtan odur.
Tarama sözlüğünde Kilisli Rif’at Bilge
Kilisli Muallim Rif’at Bilge, Türk edebiyatı ve Türk tarihi konusunda kendini kabul ettirmiş, titiz, dikkatli, çalışkan, sabırlı ve başarılı bir araştırmacıdır. O çok okuyan, okuduğunu anlayan ve değerlendirmesini bilen bir dil bilginidir.
Gerçi herkes bir ölçüde okur amma, hiç kimse Kilisli Rif’at gibi okuyamadı. Çünkü Rif’at kitap değil, kütüphane okurdu. Okuduğu kütüphanelerde hangi kitabın hangi değerde ve nitelikte olduğunu bilir, ona güre de değerlendirmesini yapardı. Kendi deyimiyle yüz bine yakın kitap okumuş olan Muallim Rif’at’ın okumadığı kitap kalmamıştır.
Türk Dil Kurumu çalışmalarının temelini oluşturan eserlerin başında gelen “Tarama Sözlüğü” nün ortaya çıkışında da en büyük çaba Muallim Rif’at’ın olmuştur.
1987 yılında Kilis Kültür Derneği Genel Başkanı idim. Muallim Rif’at’ı ölümünün 34. yıldönümünde anmak için, 22 Şubat günü dernek merkezimizde bir anma toplantısı düzenledik.
Rahmetli Ömer Asım Aksoy’u da, evinde ziyaret ederek, bu toplantıya davet ettim. Bu ziyaretim sırasında, Ömer Asım Aksoy’dan Muallim Rif’at hakkında ki düşüncelerini sordum.
Ölümünün 34. yıldönümü anısına bastıracağım, “Kilisli Muallim Rif’at Bilge” adlı kitabım için, kendisinden bir yazı istedim. Kabul etti.
Bir hafta sonra, beni telefonla arayarak yazının hazır olduğunu bildirdi. Yazıyı almak için tekrar evine gittim. Birlikte kahve içtik. Ömer Asım Aksoy, Muallim Rif’at’la ilgiliolarak şunları söyledi:
“Yahya Bey, onun Divan-ü Lügat-it Türk, İlmi Mühenna Lügatı, Dede Korkut, Keşf-üz Zunun üzerindeki uğraşalrı, adını ansiklopedilere geçiren etkenlerden birkaçıdır. Ben, daha sonraki araştırmaları olduğu için henüz ansiklopedilere geçmemiş olan “Tarama Sözlüğ’ne katkıları” nı anlatan bir yazılı belge vereceğim sana. Bunu kitabında yayınla. Böylece Kilisli Muallim Rif’at’ın Tarama Sözlüğü’ne katkıları da gün ışığına çıkmış olur.”
Ömer Asım Aksoy, kitabımda yayınlanmak üzere bana verdiği “Tarama Sözlüğü’nde Kilisli Rif’at Bilge” başlıklı yazısında, Muallim Rif’at’ı bakın nasıl anlatıyor:
“Güneydoğu Anadolu’da konuşulan Türkçe, ses özellikleri, sözcük zenginliği, anlatım genişliği ve kıvraklığı bakımından bir hazinedir. Bunu için olacak, ilimizde Türk dili üzerinde araştırma ve incelemeleriyle tanınmış büyük adamlar yetişmiştir; Gaziantep’in Şeyh Ahmet’i, Mütercim Asım’ı, Müfir Paşa’sı, Kilis’in Necip Asım Yazıksız’ı, Rifat Bilge’si, Faruk Timurtaş’ı bu alandaki çok değerli çalışmalarıyla yalnız yurdumuzun değil, Türkoloji dünyasının da ünlü adlarıdır.
Türk diline unutulmaz hizmetler yapmış olan Kilisli Muallim Rif’at’ı, aramızdan ayrılışının 34. yıldönümünde saygı ile anmak üzere Kilis Kültür Derneği’nin bir tören düzenlemiş olması, övünülecek bir değerliliktir.
Ben rahmetli ile yüz yüze tanışmadım ama Türk Dil Kurumunca Tarama Sözlüğü hazırlanırken kendisiyle pek çok yazışarak ilişki ve dostluk kurdum.
1941-1976 yılları arasında Türk Dil Kurumunda benim yönetimimle hazırlanmış ve sekiz cilt olarak basılmış olan bu önemli sözlük, XIII. Yüzyıldan beri Türkiye Türkçesiyle yazılmış kitapların taranmasıyla elde edilen iki yüz bin örnek arasından seçtiğimiz altmış bin tanığa dayanmaktadır. Tarama çalışmalarına katılan elli beş yetkili kişi 227 kitap taramıştır. Buna göre her birinin ortalama dört kitap taramış olduğu sanılacaktır. Hayır, öyle olmamıştır; 227 kitabın 82’sini Kilisli Rif’at Bilge, geri kalan 14’ini elli dört kişi taramıştır.
Bu koca Kilislinin dağlar deviren çalışmalarından sadece bir bölüm ve özgeçmişine eklenecek çok parlak bir yapraktır. Taradığı 82 kitabın adını da ilişikte sunuyorum.
Adını başında hep “Kilisli” sözcüğünü kullanmış olan bu bilgi anıtı, kendisiyle birlikte “Kilis” e de uluslararası ün kazandırmıştır. Kilisli Muallim Rif’at Bilge’yi bütün Türkler her zaman minnetle anacaktır.”
Ömer Asım Aksoy’un bu yazısı ve Kilisli Muallim Rifa’at Bilge’nin taradığı 82 kitabın adları ilk defa benim kitabımda yayınlanarak gün ışığına çıktı.
Tarama Sözlüğü çalışmalarında
Muallim Rif’at’ın taradığı 82 kitabın adları:
Acaib-ül mahlukat, Akrabadin Tercümesi, Âi Divanı, Anasır-ı Erbaa, Antername, Aş-kî Divanı, Ataî Divanı, Cami-ün nasayih, Cevahir-ül ahbar, Cihannüma, Cihan-ül cenan, Divan-ı Türkî Basit, Ehamüslimname, Enis-ül arifin, Fazıl Külliyatı, Ferişteoğlu Lügati, Fetihname-i Budin, Fütuh-uş-Şam Tercümesi, Garibname, Gülistan Tercümesi, Gülşenî Divanı, Gülşen-i Raz Tercümesi, Gülzar-ı Tennusi, Hadikat-üs-suada, Haletî Divanı, Hamse-i Ataî, Hamzaname, Hayat-ülühayvan Tercümesi, Hikmetname, Hüsn-ü Aşk, Hüsn-ü Dil, İrşad-ül-mirid ile-1-murad, İzzet Molla Divanı, Kitab-ı Güzide, Koçubey Risalesi, Kuddisi Divanı, Laylâ ve Mecnun, Maarifname, Mecma-ül Latif, Merazım-ül cevahir, Mevahib-ül-Hallak fi Maratib-il ahlâk, Mevlid, Mihnetkeşan, Mihr ü Müşteri, Muhammediyye, Nasayin-ül mülük, Nigâristan Tercümesi, Nihanî Divanı, Nizamî Divanı, Nuhbe-i Vahbi, Tendname-i Güvahi, Rahat-ül ervah, Ravzat-ül ahbar Tercümesi, Revzat-ül envar, Revanî Divanı, Saadetname, Sabit Divanı, Selâtinname, Selâmen ve Ebsar Tercümesi, Selimname, Şehname Tercümesi, Şeref-ül insan, Şevahid-ün-nübevve Tercümesi, Şeyh Galip Divanı, Tarih-i Âl-ı Osman, Tarih-i Âl-ı Selçuk, Tazarruname, Tebareke Tefsiri, Tercuman-ı Bidaye, Teshil, Tibr-i Mesluk Tercümesi, YTuhfe-i Asım, Tuhfe-i Vehbi, Tuhfet-ül-kibar fi Esfar-il bihar, Tuhfet-ül letaif, Veyse ve Ramin, Yahya bey Divanı, Yusuf ve Zeliha, Zad-ül-ibad Tercümesi, Zehrü-l-kiman Tercümesi.
***
Rahmetli Ömer Asım Aksoy’un bana vermiş olduğu yazıda da belirttiği gibi, Türk Dil Kurumunca Tarama Sözlüğü hazırlanırken, Kilisli Muallim Rif’at Bilge tek başına 82 kitabı taramıştır. Sekiz cilt olarak basılmış olan bu önemli sözcükte Kilis Muallim Rif’at Bey’in büyük katkısı vardır.
Hayatını kitaplar, kitaplarını milletine vakfeden bu koca Türk dil bilgininin dağlar deviren çalışmalarından bir örnek ve geçmişine eklenen çok parlak bir sayfadır.
Fakat Tarama Sözlüğü’nde ki uğraş ve çalışmaları daha sonraki çalışmaları olduğu için, bu bilgiler henüz ansiklopedilere geçmemiştir.
Bu bilgiler ilk defa benim kitabımda yayınlanmıştır. Kaynak gösterilerek yayınlanabilir.
Kilisli Muallim Rif’at’ın meşhur gazeli
Kilisli Muallim Rif’at’ın Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kilis’in Fransızlar tarafından işgali sırasında, ulusunun yazgısını değiştirmek için savaşan mücahitleri teşvik için yazmış olduğu, meşhur bir gazeli vardır. Bu Kilis’e övgü gazel, uzun yıllar birçok kitap ve dergilerde hatalı olarak yayınlanmıştır.
Değerli Bestekâr ve devlet sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin yavaşça tarafından Rast makamında bestelenmiş olan bu gazelin tarihçesi ile ilgili olarak, Kilisli Rif’at bey’in 5 Şubat 1944 tarihinde “Kerim Çavuş oğlu Ahmet Rif’at” imzasıyla Kilisli Fransızca öğretmeni Sait Dilmen’e yazmış olduğu bir mektup var. Sait Dilmen tarafından talebesi Av. M. Cemalettin Güçdemir’e verilmiş olan belge niteliğindeki bu mektup ve ekleri, 02 Şubat 1987 tarihinde Sayın Güçdemir tarafından Latin alfabesine çevrilerek, “Kilisli Muallim Rif’at Bilge” adlı kitabımda yayınlanmak üzere bana verildi.
Kilisli Muallim Rif’at’ın
Sait Dilmen’e yazdığı mektup:
Değerli Hemşehrim,
Pek sevimli mektubunuzu aldım. Kilisli olduğumuz halde Fransızca’yı öğrenmek, öğretmek şerefini ihraz etmenizden dolayı sevindim. Sizi tebrik ederim. Bizim vaktimizde Rüştiye’de Fransızca yok idi, hariçten öğrenmek için de güçlük var idi. Kapulutürbelik’te bir Ermeni Mektebi var imiş, isteyenlere öğretirim, diye duymuştum. Fakat o vaktin telakkisine göre oraya gidince halkımızın “Vah vah çocuk gavur oldu” diyeceklerini bildiğim için gidemedim, öğrenemedim.
Vatka ki 310’da İstanbul’a geldim. Darül-muallimeyn’e girdim. Orada yedi sene okudum. Haftada iki saat Fransızca dersi var idi. Biraz öğrendim, kamus yardımıyla tercüme edecek hale geldim. Fakat çıktıktan sonra üzerine düşmedim, yüz üstü bıraktım. Sebebi şudur: Baktım ki ne kadar çalışsam bir Fransız kadar olamayacağım, olsam bile büyük bir istifade yok. Halbuki beri tarafta birçok şark ilimleri, şark kitapları var. Şarkiyat ile meşgul olmayı daha münasip gördüm.
316’da mezun olarak muallimliğe girmekle beraber Arapça, Farsça, Türkçe İslam asarını mutaleaya koyuldum. Yalan olmasın, okumadığım kitap kalmadı. Mübalağa olmasın yüz bine yakın kitap gözümden geçti. Hala da bu İslam eserleriyle meşgulüm.
Bu çalışmalardan maddi olarak o kadar istifade edemedim. Fakat manevi zevkimi tatmin ederek bir saadeti ruhiye temin ettim.
Şimdi gelelim sizin tahmise:
Tahmisiniz çok güzeldir, pek hoşuma gitti. Şimdi size bir Kilis manzumesinin tarihçesini yazayım:
Kils’in işgali zamanında Faraş’ın oğlu Mehmet Şakir Efendi bir takrip ile İstanbul’a gelmişti. Kilis’in işgal altında bulunduğunu, sıkılmakta olduğunu söyledi. Yüreğim sızladı. O mübarek topraklara düşman ayaklarının bastığına üzüldüm. Hemşehrilerimin er geç o düşmanları kaçıracaklarını biliyor, fakat işgalin bir gün evvel defedilmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ettim. İşte o sırada Kilis’in kudsiyetini düşündüm, düştüğü hali düşündüm, bana rikkat geldi, ağladım, o sırada o manzumeyi yazdım, Mehmet Şakir Efendi’ye verdim. “Bunu Kilis’te neşret, umarım ki bu okundukça yiğitlerimize heyecan gelir” dedim.
Şimdi siz tahmis ile onun tesirini iki kat yapmış oluyorsunuz. Cenab-ı Hak sizin gibi memleketi sevenleri çoğaltsın!
Yalnız, müsaadenizle iki noktaya arz edeceğim. Birinci beytin birinci mısraı şöyledir:
“Kilis mehd-i vücudum, mevlidim, ilk aşiyanımdır”
Zat-ı aliniz “vücudum” yerine “vüsulüm” yazmışsınız. Doğru değildir. Bilirsinizki mana değişir.
Beşinci beytin ikinci mısraı şöyledir:
“Kilis pek sevgili annem, Kilis ruh-u revanımdır.”
Zat-ı aliniz “pek”1 yerine “en” yazmışsınız, doğru değildir, bilirsiniz ki mana çok değişir.
Baki mektuplaşmak hususunda devamımızı arzu ile soranlara çok selam ederim. Biraderim Mehmet Tevfik dahi size ve bütün hemşehrilere selam eder.
5. Şubat.944
Kilisli Kerim Çavuş oğlu
Ahmet Rif’at
GAZEL
Kilis mehd-i vücûdum, mevlidim, il âşiyânımdır,
Kilis bağım, baharım, cennetim, ârâm-ı cânımdır.
Türâb-ı anberim, miskim, taşı yâkûtum, elmâsım,
Suyû ab-ı hayâtım, evleri kasr-ı cinânımdır.
Rıcâli ehl-i irfândır, nisâsı hûr-i dünyâdır,
Çocuklar akl-ı evveldir, Kilis başka cihânımdır.
Zümürrttür bütün dağlar, muattardır bütün yerler
Kilis dünyada bir tâne makâm-ı dilistânımdır.
Uzak düştüm fakat gönlüm Kilis’ten çıkmadı Rif’at,
Kilis pek sevgili annem… Kilis rûh-i revânımdır.
Kilisli Muallim Rif’at’ın başlıca eserleri:
Kilisli Muallim Rif’at’ın
Tercümei Halim Şiiri
Ulu camide odam
Şen eylesin hudam
Tozu gözüm sürmesi
Toprağın verin yudam.
İlk şiiri orda yazdım
Aşka uğradım yazdım
Aşıklar divanında
Adım mermere kazdım.
Eşarım kitap oldu
Leyla’ma nikap oldu
İstanbul’a git diye
Bana Hak’tan hitap oldu.
Kırk hocaya diz çöktüm
El öptüm, boyun büktüm
Gün geldi Ferhat oldum
Ne dağlar deldim, söktüm.
Hoca evine girdim
Okudum fenler gördüm
Yedi yıl orda kaldım
Muallimliğe erdim.
Hukuka merak ettim
Dört yıl koştum, gittim
Kanunun ruhun buldum
Kanunu attım dittim.
El içre Türkçü oldum
Gül derdim, sümbül yoldum
Kitap evlerin gezdim
Dilimde neler buldum.
Dilime aşkım taştı
Dalgası boydan aştı
Beni Türkçü görünce
Maarri, Sadi şaştı.
Güneş teller gerince
Gece çarşaf serince
Dilimle uğraşırım
Karınca kaderince.
Okumaya kanmadım
Geçen ömre yanmadım
Kırk yıldır muallimim
Çok şükür usanmadım.
Kerim Çavuş oğluyum
Gönlü dertli dağlıyım
Adım Ahmet Rif’at’tır
Ben Kilis’e bağlıyım.
Her zaman sade bir Türkçeyi savunarak, dilimizin yabancı kelimelerden arınmasını istemiş olan, Türkoloji dünyasının bu ünlü bilgini Kilisli Muallim Rif’at, 22 Şubat 1953 Pazar günü, Ankara Maltepe’de ki evinde geçirmiş olduğu bir kalp krizi sonucu, 79 yaşında hayata gözlerini kapamıştır.
Kabri, Ankara Cebeci Asri Mezarlığındadır. Mezarı geçen yıl, Kilis Yardımlaşma Derneği tarafından, Koza Davetiyelerinin sahibi Maraşlı iş kadını yardımsever Sayın Melek İpek Hanımefendi’nin maddi katkılarıyla onarılarak yeniden yaptırılmıştır.
Kilisli olarak ve bir Türk vatandaşı olarak, kendisiyle daima iftihar ettiğimiz hemşehrimiz Kilisli Muallim Rif’at Bilge’yi ölümünün 54. yıldönümünde minnet ve şükranla anıyorum.
Onu bütün Türkler her zaman minnetle anacaktır. Nur içinde yatsın.
M. Yahya Efe (Hazırlayan)
Eserleri
-
Divânu Lugati’t-Türk (3 cilt, 1. ve 2. cilt 1915. 3.cilt 1917, İstanbul, Matbaa-i Amire)
-
İbni Mühenna Lugati (İstanbul, İstanbul Müze kitaplığından, 1919)
-
Kitâb-ı Dede Korkut (Ala Lisan-ı Ta’ife-i Oğuzhan, Dresden yazmasından, 1944)
-
Ferheng-Nâme-i Sa’di Tercümesi (Ali Emiri Efendi kitaplığından, 1924)
-
Sultan Veled’in Divân-ı Türki’si (Veled Çelebi ‘İzbudak’ ile birlikte, 1925)
-
İbni, Mühenna’nın /El-Kaavaninü’l-Külliye Li-zagli’l Lügati’t-Türkiyye) sinin istinsah ve tashihi, (Sait Ali Paşa Kitaplığı’ndan, 1928)
-
Astarâbâdi’nin Kadı Burahaneddin tarihi olan Bezm-u Rezm (Farsça metin, 1928)
-
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin 7. ve 8. ciltlerinin Türkçeye çevrilmesi, 1928
-
Maniler (1928)
-
Ebu Hayyan’ül Endülisi’nin Kİtabü’l-idrak Li-Lisani’l Etrak’ine yazılmış olan 1531 kelimelik Haşiye (Veled çelebi ‘İzbudak’ ile, 1936)
-
Suyolcuzade Mehmed Necib’in Devha-tül-küttab’ının tertip ve tashihi, (Güzel sanatlar Akademisi neşriyatından No:16 İstanbul-1942)
-
Şeyh Sa’di den Gülistan ve Bostan Tercümeleri (1943)
-
Keşf-üz Zunun ile Zeyl’in basım ve yayımı (Şerafeddin Yalkata ile birlikte, 1.11.1941, 1945)
-
Esmâ-i Müellifin, I (İbnü’l Emin Mehmed Kemal İnal ile birlikte, 1952)
-
Salâheddin-i Safedi’nin El-Vafi bi’l-Vefeta’ı (H.Ritter ile birlikte)
-
İmamı Hasan’ın Ahkam-ı Kur’ân’ı Celal-i Devvani’nin Arznamesi ayrıca da Yeni Sarfı Arabi, gibi eserler tarafından istinsah ve tashih olunmuştur.
-
(Kutbi Mekki’nin İstanbul Seyahatnamesi ile (Utu’nin) Sultan Mahmut Gaznevi ile babasına ait tarihini tercüme etmiştir.
-
Ayrıca Kilisli Muallim Rif’at Bey, birçok Arap ve İran klasiklerini de Türkçeye çevirmiştir.
TÜRKYAT ARASTIRMALARI DERGS • 195
Necip Asım Yazıksız ve Türk Diline Katkıları*
TÜRK TARİH ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ• 195
Necip
Asım Yazıksız ve Türk Diline Katkılar
Necip
Asım Yazıksız And His Contributions To Turkish Language
Tuncay
BÖLER
ÖZET
Kilis, Türk diline büyük hizmetleri olmuş değerli bilim adamlarının yetiştiği bir yöre olarak dikkatleri çekmektedir. Faruk Kadri Timurtaş, Muallim Rifat Bilge ve Necip Asım Yazıksız söz konusu bilim adamlarının en tanınmışlarıdır. Makalemiz Kilis’in yetiştirdiği bu bilim adamlarından Necip Asım Yazıksız ve onun Türk diline katkıları hakkındadır. Türkoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınmış bir araştırmacı olan Necip Asım Yazıksız’ın özellikle Orhun Abideleri ve Atebetü’l-Hakayık’la ilgili eserleri kayda değerdir. Ayrıca onun İkdam, Musavver, Malumat, Servet-i Fünun, Türk Yurdu, Bilgi, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, Millî Tetebbular Mecmuası, Türk Tarih Cemiyeti Mecmuası gibi dergi ve
gazetelerdeki dil ve tarih konulu yazılarının bini aştığını bizzat kendisi ifade etmektedir. Makalemizde Necip Asım Yazıksız’ın hayatı üzerinde kısaca durulduktan sonra Türk diline katkılarından bahsedilmiş, ardından dille ilgili eserleri hakkında bilgiler verilmiştir.
ANAHTAR KELİMELER
Necip sım Yazıksız, Türk dili, Kilis.
ABSTRACT
Kilis has always attracted attention as a place where many profound scientists were brought up and contributed much to Turkish language. The most popular of these are Faruk Kadri Timurtaş, Muallim Rifat Bilge and Necip Asım Yazıksız The essay is about Necip Asım Yazıksız and his
contributions to Turkish language. He is a well-known researcher for his studies on Turcology and especially those of his Works relating to Orhun Abideleri and Atebetü’l-Hakayık are table.Furthermore, as it was also noted by himself that he has numerous of writings on language and history in many magazines and newspapers such as İkdam, Musavver, Malumat, Servet-i Fünun, Türk Yurdu, Bilgi, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, Millî Tetebbular Mecmuası, Türk Tarih Cemiyeti Mecmuası. * Uluslararası Gaziantep
Araştırmaları (Sözlü Kültür, Dil ve Edebiyat) Sempozyumu dolayısıyla hazırlanmıştır.
Dr. Öğretmen
196 • TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_
In our essay, firstly a brief account of his life was given, which was followed by his
contributions to Turkish language and the related information about his works on language.
KEY WORDS
Necip Asım Yazıksız, Turkish language, Kilis.
TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ • 197
1. Hayatı
29 Aralık 1861 tarihinde Kilis’te doğan Necip Asım Yazıksız’ın babası Balhasanoğlu diye tanınan bir sipahi ailesinden Hacı Asım Bey’dir. Necip Asım Yazıksız, ilk ve orta tahsilini
memleketinde yaptıktan sonra 1875 yılında Şam Askerî İdadisine kaydolmuş; daha sonra Kuleliye geçmiştir. Mektep ıralarındayken, meşhur riyaziyeci Hoca Tahsin Efendi’yi ve Ahmet Midhat’ı tanımış, Hoca Tahsin Efendi’den çeşitli konularda ders almış; Ahmet Midhat’ın takdir ve teşvikiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesine imzasız fennî yazılar yazmıştır. 1879’da Harbiyeye girmiş, 1881 yılında piyade teğmeni rütbesiyle mezun olmuştur. Önce Umumi Harbiye beşinci şubesine, sonra Kocamustafapaşa Askerî Rüştiyesi Fransızca öğretmenliğine tayin olunmuş, ertesi
yıl Üsküdar Toptaşı Askerî Rüştiyesi (günümüzde Sokullu Mehmet Paşa İlköğretim Okulu)ne verilmiştir. 1884 yılında üsteğmenliğe yükselmiş ve Maarif Nezareti tarafından Fatih ve Galata Rüştiyeleri Fransızca öğretmenliğine tayin edilmiştir. 1886’da yüzbaşı, 1908’de yarbay olmuştur. Askerlik hayatı, muhtelif askerî ve mülki okullarda Fransızca, Türkçe ve tarih hocalığı ile geçen Necip Asım Yazıksız albay olduktan sonra 1913’te emekliye ayrılmıştır. Paris'te faaliyet gösteren La Société Asiatique (Asya Cemiyeti)'ye üye seçilmiş ve ilmî çalışmalarına takdir nişanesi olarak, 1892'da Chicago'da açılan sergide kendisine bir madalya ve diploma takdim edilmiştir. Bu özellikleriyle Türkiye ile Avrupa ilim âlemi arasında bir rabıta rolü oynayan Necip Asım Yazıksız’a 1 Necip Asım Yazıksız’ın hayatı hakkında bilgilere yer verilen kaynaklardan bazıları şunlardır: A. Dilâçar, “İlk Dilcilerimizden: Necip Asım Balhasanoğlu-Yazıksız”, Türk Dili, C. XIX, S. 210, Mart 1969, s. 805-807. Dr. Ali Ertuğrul (Kılıçkesmez) Gürtekin, Hasan Şahmaranoğlu, Necip Asım Yazıksız (Balhasanoğlu) ve Kilis Ağzı Üzerine İncelemeler, Kilis Kültür Derneği Genel
Yayın Nu: 15, Ankara 1995. Faruk K. Timurtaş, “Ölümünün 25. Yıldönümünde Büyük Türkçü Necip Asım Yazıksız”, Türk Yurdu, S. 9, Aralık 1960, s. 46-48. Hasan Eren, “Necîb Âsım”, Türk Ansiklopedisi, C. XXV, Millî Eğitim Basımevi, Ankara
1977, s. 170. Hüseyin Namık Orkun, Türkçülüğün Tarihi, Kömen Yayınları, Ankara 1977,
s. 58-60. “Necîb Âsım Yazıksız”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 8,
Dergâh Yayınları, İstanbul 1998, s. 572-573. 198 • TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ ayrıca 1925’te ilk, orta ve yüksek öğretime mensup hocalar arasında fazilet mükâfatı verilmiştir. Necip Asım Yazıksız, 1927 seçimlerinde Erzurum milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisine girmiştir. Siyasi faaliyetlerinin yanı sıra Türk Dil Kurumunun çalışmalarına
da katılmıştır. 1934’te Yazıksız soyadını almışsa da, eski yazılarında Balhasanoğlu ve Balkanoğlu adlarını da kullanmıştır. 13 Aralık 1935’te Kadıköy’deki evinde vefat eden Necip Asım Yazıksız, Sahra-yı Cedit Mezarlığında metfundur. Vasiyeti gereği mezar taşına şu tercüme-i hâli
yazılmıştır: Necip Asım, Türk tarihi müellifi, 1861-1935.
2. Türk Diline Katkıları
Necip Asım Yazıksız'ın ilk yazıları, henüz Harp Okulunun son sınıflarında iken, Ahmet Midhat Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanmaya başlamıştır. Bunlar, daha çok fennî konuları içermektedir. Ahmet Cevdet, İkdam gazetesini çıkarınca, Necip Asım Yazıksız da
yazılarını Türkçülük çizgisi belirgin olan ve başlığının altında Türk gazetesidir ibaresi bulunan İkdam’a vermeye başlamıştır. Necip Asım Yazıksız’ın İkdam gazetesindeki yazıları, gittikçe Türk tarihine, diline, etnografyasına doğru bir seyir göstermiş ve bu yazılar geniş yankılar uyandırmaya
başlamış, böylece yazarın şöhreti Avrupa'ya kadar yayılmıştır. Özellikle dil konusunda savunduğu görüşler dikkatleri çekmiştir. Türkçenin sadeleşmesi görüşünü ileri süren Necip Asım Yazıksız, tam bir tasfiyeci değildir. Bu konudaki görüşlerini şöyle açıklamıştır: Yazmak istediğim, özendiğim şey, Türkçemizin mütemeddin bir kavim lisanı olduğunu ve terakkiyyatına himmet olunursa bugünkü Avrupa lisanlarından aşağı kalmayacağını ispattı. Hatta safi Türkçe birkaç makale yazışım da o maksada me ni idi. Bunu görenler, lisanımızdan bütün Arabiden, Farisiden, Avrupa dillerinden aldığımız kelimeleri çıkarıp yerine Çağataycadan, Kıpçakçadan, Özbekçeden, Azerbaycancadan vesaireden kelime koymak istiyorum sandılar... Yine tekrar ederim, fikr ü
nazarım hiç de öyle değildir. Özendiğim şey bugün Osmanlıların, amma hani ya terbiye ve malumatı orta hâlli olanlarının hepsine yazdığımızı anlatacak bir lisan kullanmaktır. Arabi ve Farisiden aldığımız kelimelerin lüzumlularını, taammüm edenlerini çıkarmak lisanı züğürtleştirir. Bunlardan fakat makul bir surette iktibas etmemek öyledir. Hatta, Avrupa lisanlarından da almamakta tasassup göstermek yine öyledir (Dilâçar 1969: 805). TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ • 199 Filoloji incelemelerinin ve mukayeseli dil araştırmalarının ciddi, gerçek ve müstakil bir ilim kolu olarak Avrupa üniversitelerinde yer alması, XIX. Yüzyılın sonlarına doğrudur. Daha asrın başından beri modern bir ilim hüviyeti kazanarak gelişme yoluna girmiş
olan linguistik (dil bilimi) ilmine karşı, memleketimizde ilk defa Şemsettin Sami ilgi göstermiş, daha sonra bu yolda ilerleyen Necip Asım Yazıksız olmuştur. Meşrutiyet’ten sonra 1909’da Darülfünuna Türk lisanı hocası tayin edilen Necip Asım Yazıksız, bir yandan ilm-i lisan dersleri vermiş, öbür yandan Türk lisanı ve Türk lisanı tarihi okutmuştur. Denilebilir ki üniversitemizde ilk olarak linguistiğe yer vermek ve bu ilmin yurdumuzda yerleşip gelişmesini sağlamak şerefi ona aittir (Timurtaş 1960: 47-48). İstanbul Darülfünununda Türkoloji bölümünü kuran ve Türk Dili Tarihi kürsüsünün ilk profesörü kabul edilen Necip Asım Yazıksız aralarında Türk Yurdu, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası (Sonra Türk Tarih Encümeni Mecmuası adını almıştır.), Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, İkdam, Musavver, Malumat, Servet-i Fünun, Bilgi,
Millî Tetebbular Mecmuası ve Türkiyat da dâhil olmak üzere birçok dergi ve gazetede ilmî yazılar ve makaleler yayımlamış, kitaplar çıkarmış, çeviriler yapmıştır. Gazete ve dergilerdeki makalelerinin bini aştığını söylemiştir. Avrupa ilmî dergilerinde de yazıları basılmıştır. Ali Şir Nevai'nin Muhakemetü'l-Lugateyn adlı ünlü eserini, şairin biyografisini de ekleyerek, yakın dostu Veled Çelebi ile birlikte yayımlayan da odur. Eser, Necip Asım Yazıksız’ın ön sözü Veled
Çelebi’nin de Osmanlı Türkçesine çevirisiyle neşredilmiş bir çalışmadır (İkdam Külliyatı, İstanbul 1897/1898). Necip Asım Yazıksız’ın Macarların Peşte’de ıkardıkları Keleti Szemle adlı dergide Balhasanoğlu ve Balkanoğlu imzasıyla ve Fransızca olarak yayımladığı Anadolu ağızlarıyla
ilgili araştırmaları bulunmaktadır: Dialecte turc de Kilis (Kilis Ağzı, Keleti Szemle, 1902, s.
261-273, Balhasanoğlu imzasıyla), Dialecte de Behesni (Behesni Ağzı, Keleti Szemle, IV, 1903, s.
125-127, Balkanoğlu imzasıyla), Dialecte turc d’ Erzurum (Erzurum Ağzı, Keleti Szemle, V, 1904, s. 126-130, Balhasanoğlu imzasıyla). Bunlardan başka Paris’te çıkan Journal Asiatique adlı dergide Necip Asım Yazıksız’ın La Versifcation National Turque adlı bir makalesi yayımlanmıştır. İkdam Kütüphanesi adı altında pek çok faydalı eseri bastıran Ahmet Cevdet’e Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sini ve Kamus-ı Türkî’yi yayımlatanın Necip Asım Yazıksız olduğunu kaynaklar yazmaktadır. 2 İlk olarak Darülfünun Dersleri adlı kitapçıkta yayımlanan söz konusu dersin notları, 1917’de 154 sayfadan oluşan müstakil bir kitap olarak da neşredilmiştir.
200 • TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ 1890’dan sonra Türkçülük yönü
daha da belirginleşen Necip Asım Yazıksız, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, Türk Derneğinin kurucularından biri olmuş ve başkanlığına getirilmiş, aynı yıllarda, Türk Yurdu dergisine de yazmaya başlamıştır. Türklerden Etrâk-i bî-idrâk (idraksiz, anlayışsız Türkler) olarak bahsedildiği o yıllarda Türk kelimesi eski harflerle yazılırken, araya ü sesini veren vav yazılmıyordu. Necip Asım Yazıksız, Türk’ü vav ile yazmaya başlamış, bu suretle Etrâk-i bî-idrâk yazılması mümkün olmaktan çıkmıstır. Necip Asım Yazıksız ve onun gibi düsünen
Veled Çelebi ile Fuad Kösearif iste bu yüzden biraz da küçümseyici bir ifade olarak Vav’lı Türkler diye anılmıstır. 3 Değerli bilginin Türk diliyle ilgili eserleri Orhun Abideleri, Pek Eski Türk Yazısı, Ural-Altay Lisanları, Hibetü’l-Hakayık, Eski Savlar, Yeni Usul Osmanlı Sarfı’dır.
2.1.Eserleri
2.1.1.
Orhun Abideleri: Necip Asım Yazıksız’ın Orhun Abideleri’ni incelediği eseridir. Kitabını hazırlarken, kitabeleri ilk defa okuyan W. Thomsen’in eserini esas alan Necip Asım Yazıksız,
Thomsen ve Radloff’un izahlarını göz önünde tuttuğu gibi, Şemsettin Sami’nin daha
önce meydana getirdiği basılmamış Orhun Abideleri adlı eserinden de azami şekilde
faydalanmıştır.5 3 Abdülhak Şinasi Hisar, Mayıs 1955 tarihli Türk Yurdu dergisinde yayımlanan bir yazısında konuyla ilgili olarak “Eski harflerimizde Türk kelimesi saitsiz olarak yalnız t, r, k harfleriyle yazıldığı hâlde, Necip Asım Türk kelimesini ü ile yani Arap harflerinden vav’la yazmaya başladığı zaman kendisine ve Veled Çelebi’ye Vav’lı Türkler denilmeye başlanmış
ve ikisi de bundan memnun olmuşlar. Bu yüzden bazı âlimler arasında çıkan bir
rekabete ve çocukça yarışmaya benzeyen: Hayır, Türk kelimesini ben daha evvel yazmaya başladım, diye, bizim de rikkatimize dokunan bir iddiaları olmuş. Galiba bu vav’ı en evvel Necip Asım bastırmış ve galiba Veled Çelebi ondan daha vvel yazdığı bir eserdeki vavla yazılışını istişhat etmiş ve galiba o da bunu görerek ikisi de anlaşmışlarmış.” demektedir (Hisar 1955: 843). Öte yandan Necip Asım Yazıksız’ın ölümünün 20. yıl dönümü dolayısıyla yine Türk Yurdu (Şubat 1955) dergisinde yayımlanan bir yazıda da Hasan Âli Yücel’in Veled Çelebi’nin ölümü üzerine yazdığı bir makalede söylediği gibi t, r, k harfleri arasına ilk defa vav’ı koyan kişinin Veled Çelebi olmadığı Necip Asım Yazıksız’ın “Halk nazarında en büyük yaptığım şey ‘terk’ kelimesini ‘Türk’
diye yazışım oldu, bundan dolayı bana Vav’lı Türk dediler, sözünden de hareketle savunulmaktadır (Yazıksız 1955: 598). Ayrıca aynı yazıda M. Turhan Tan’ın da Vav’lı
Türk olarak Necip Asım Yazıksız’ı gösterdiğinden bahsedilmektedir. 4 Orhun Abideleri, Matbaa-i Amire, İstanbul 1340, birinci kısım 95 sayfa, ikinci kısım 165 sayfa. 5 Faruk Kadri Timurtaş her iki eser üzerinde yaptığı karşılaştırmada Necip Asım Yazıksız’ın, Şemsettin Sami’nin müsveddelerini kullandığı sonucuna ulaşmıştır (Timurtaş 1960: 48). TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ • 201 İlk defa bir Türk tarihi yazan bu değerli âlim ilk defa olarak iki Orhun Yazıtı’nı tercüme etmiş, daha evvel de En Eski Türk Yazısı adlı risaleyle Göktürk alfabesini tanıtmıştır. Fakat bu eserde Z harfi ile N harfi birbirine karıştırılmış, İ ile P yanlış yazılmış ve metin naklolunurken birçok isimler bozulmuştur; fakat bütün bunlara rağmen bize
ilk defa Göktürk alfabesini tanıtmak şerefi yine Necip Asım’a aittir. (Orkun 1977: 59) Şimdi eserin bölümleri ve bölümlerde ele alınan konulara geçelim. Orhun Abideleri’nin Mukaddime olarak da adlandırılabileceğimiz birinci bölümünün başlığı Orhun Mahkûkâtı ve Eski Türkler şeklindedir.
Söz konusu bölümde birçok münasebetlerden dolayı dünya milletleri arasında bazen dostça anlaşmalar ve bazen de anlaşmazlıklar olduğu, aralarında soğukluk bulunan toplulukların birbirlerine birçok kusur isnat ettikleri, hele Türklerle harbî münasebetlerde bulunan milletlerin aynı medeniyet, mezhep ve lisanda bulunmadıkları için Türklerin birçok millet tarafından birtakım kusurlarla itham edildiği üzerinde durulur. Bu mukaddimenin yazılma sebebinin, Türklerin medeniyetten mahrum âdeta beldeleri tahrip etmeye memur bir topluluk şeklinde
gösterilmesine karşın, tarihin ilk asırlarından itibaren medeni bir millet olduklarını ispat edecek tarihî abidelerden bahse yol açmak olduğu söylenir. Bu bölümün bundan sonraki kısmında abidelerin bulunuşu ve abideler üzerinde yapılan ilk yayınlar hakkında bilgiler verilir. Daha sonra “Şimdi biraz da Mösyö Thomsen’in eserinden ve bizim telif etmekte olduğumuz Umumi Türk Tarihi’nden iktibas ile şu mahkûkâtı bırakan Türkler hakkında bazı malumat verelim.” denilerek
Türk tarihi hakkında bilgiler verilir. Eserde ikinci bölümün başlığı Orhun Abideleri’dir. Abidelerin bulunduğu yer ve abidelerin yazıldığı taşların şeklî özellikleri bu bölümün
konularıdır. Eserin bundan sonraki kısmının ilk başlığı Orhun Türkçesinin Sarf ve Nahvi’dir.
Necip Asım Yazıksız burada, Doğu Türklerinde galip unsur Oğuzlar olduğu için Oğuzcanın en bariz numunesi olan abidelerin diline Orhun dili dediğini belirtir, ardından Orhun Türkçesinin ses bilgisi hakkında bilgiler verir. Kitaptaki diğer başlıklar ve bu başlıklar altında anlatılanlar şöyledir: Orhun Alfabesi: Orhun alfabesini oluşturan harflerin tanıtıldığı bölümdür. Orhun
Harflerinin Mevridi: Orhun harflerinin menşei hakkında bilgiler verilen bölümdür. İsimler:
İsmin hâlleri, isimlerin çokluk şekli, sayı adları (asıl sayılar ve sıra sayıları) bu bölümde anlatılmıştır. 202 • TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ Zamirler: Şahıs zamirleri, iyelik ekleri, işaret zamirleri, soru zamirleri, zamirlerin çekimi bu bölümde işlenen konulardır. Orhun
Türkçesinde Zarflar: Bu bölümde abidelerde beş biçimde [-lA (birle); -rU (berü); -rA (öñre, içre); -A (biriye, kurıya); -DI (edgüti, katıgdı)] zarf yapıldığı üzerinde durulmuştur. İştikak: İsimden isim ve fiilden isim yapan ekler üzerinde durulan bölümdür. Fiil: Bu bölümde emir kipi ve zarf-fiil eklerinden bahsedilmiştir. Fer’-i Fiiller: Sıfat-fiillerin anlatıldığı bölümdür. Orhun Türkçesinin Nahvi: Burada sırasıyla hâl ekleri, iyelik ekleri, emir kipi, duyulan geçmiş zaman, sîga-i mütemmime şeklinde adlandırılan erinç ile kurulan yapılar, sıfat-fiiller ve zarf-fiillerin
söz dizimi içindeki kullanımları üzerinde durulmuştur. Eski Türk Kitabelerinin Ehemmiyyet-i Tarihiyyesi: Necip Asım Yazıksız’ın W. Barthold’dan alıntılayarak eserine koyduğu bölümdür. Yazarımız kitabının İkinci Kısım adını verdiği bölümünde Orhun Abideleri’nin metin ve tercümesine yer vermiş ve dipnotlarla çeşitli açıklamalarda bulunmuştur.
Kitabın bu bölümü yukarıda da belirtildiği gibi Radloff ile
Thomsen’in eserlerinden yararlanılarak azılmıştır.
2.1.2.
Pek Eski Türk Yazısı: Necip Asım Yazıksız’ın Orhun
alfabesiyle ilgili eseri olup Mukaddime bölümünde kitabın içeriği şu şekilde ifade edilmiştir: Bu kitabın mündericatı, Orhun Vadisi’nde iktidarlı bir hükûmet
teşkil eden Şark Türklerinin 1300 bu kadar yıl evvel rekz eyledikleri bir abide
üzerindeki yazılarının elifbasından ibarettir. İlk
olarak En Eski Türk Yazısı adıyla basılan bu küçük kitap yazarın Orhun Abideleri adlı eserinde 6 Pek Eski Türk Yazısı, Necm-i
İstikbal Matbaası, İstanbul 1327, 35 sayfa. TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ • 203 yer alan Orhun harfleriyle
ilgili bölüme de kaynaklık etmiştir.
2.1.3. Ural ve Altay Lisanları: Ural ve Altay Lisanları adlı eserin Medhal bölümünde ilm-i lisan olarak ifade edilen dil biliminden hemen sonra dil aileleri ve
yapı bakımından diller konularından bahsedilmiştir. Ayrıca eserde Ural-Altay
dilleri arasındaki ilgi üzerinde durulurken bilhassa ünlü uyumu söz konusu
edilmiş; ünlü uyumu nedir, ünlü uyumunun aslı ve önemi nedir, Ural-Altay dilleri
arasında ünlü uyumu bulunmasından nasıl bir sonuç çıkarılabilir, Ural-Altay
dillerindeki bu uyum eski mi yoksa yeni midir, sorularının cevapları üzerinde
durulmuştur. Bu bölümün bundan sonraki kısmında ele alınan konu Ural-Altay
dillerinin özelliklerinden biri olan kelime çekimidir. Necip Asım Yazıksız
eserinin geriye kalan bölümünde (29-68. sayfalar arası) Ural-Altay dilleri
hakkında (Samoyed takımı, Fin-Ogur takımı, Türk takımı, Tunguz takımı, Moğol
takımı) ayrıntılı bilgiler vermiştir. Yazarın burada Avrupalı Türkologların
yaptıkları tasniflerden ve açıklamalardan yararlanması da kayda değerdir. Necip
Asım Yazıksız eserini Ural-Altay dilleri arasında en mühimlerinden birinin
Türkçe olduğunu, fakat bu konunun olağanüstü bir öneme sahip olmasından dolayı
ayrı bir kitapta değerlendirileceğini söyleyerek bitirmiştir.
2.1.4.
Hibetü’l-Hakayık: Necip Asım Yazıksız, Yüknekli Mahmut oğlu Ahmet’in eseri Atebetü’l-Hakayık’ı Ayasofya
Kütüphanesinde bulmuş ve Hibetü’l-Hakayık adıyla neşretmiştir.8 7 Ural
ve Altay Lisanları, Kasbar Matbaası, İstanbul 1311,
68 sayfa. 8 Hibetü’l-Hakayık, Matbaa-i Amire, İstanbul 1334, 112 sayfa. Hibetü’l-Hakayık, Edip Ahmet
Yükneki’nin Atebetü’l-Hakayık adlı eserinin ilk yayımıdır. Uygur harfli yazmayı Ayasofya
Kitaplığında bulan Necip Asım Yazıksız, bu yazmayı okumuş ve bir ön sözle
günümüz Türkçesine çevirmiştir. İlk tanıtması N. A. Balhasanoğlu imzasıyla Keleti Szemle dergisinde Un Texte Ouïgour de XII Siècle (XII. Yüzyıldan Kalma Uygurca Bir
Metin) başlığıyla 1906’da yapılmıştır.
W. Radloff, 1907’de Ein Uigurischer Text aus dem
XII Jahrhundert (Bulletin de I’Acadèmie des
Sciences de Saint-Pètersbourg 1907, s. 377-394.) adlı bir yazı yazarak bu yolda
birtakım tenkitler yapmıştır. Söz konusu yazma çıktıktan sonra Kilisli Rıfat
(Bilge), Ayasofya kitaplığında yeni bir risale bulmuştur. Yine Uygur yazılı
olan bu risale de Hibetü’l-Hakayık’ın başka bir yazmasıdır. Necip Asım yeni yazmayı gözden geçirerek
iki yazmanın farklarını tespit ettiği gibi, bu yazmanın değerini de
belirtmiştir (Uygur Yazısıyla Hibetü’l-Hakayık’ın
Diğer Bir Nüshası, Türkiyat Mecmuası I, 1925, s.
227-233). Fakat makale 204 •
TÜRK_YAT ARASTIRMALARI
DERG_S_ Necip Asım Yazıksız kitabını iki bölüm olarak hazırlamıştır.
Birinci bölümde eserin tenkitli metni, günümüz Türkçesiyle ifadesi ve açıklamalar
vardır. Bu bölümün sonuna konulan zeyl’de Necip Asım Yazıksız, bundan önce açıklama ve çevirisini
verdiği metnin burada şekil bilgisi üzerinde duracağını belirtmiş ve bundan
sonra yayımlamayı düşündüğü muhtelif lehçelere ait eserlerde de bu yönteme göre
hareket edeceğini söylemiştir. Necip Asım Yazıksız böyle çalışmaların, ileride
meydana
getirilmesi arzu edilen Türkçenin
Mukayeseli ve Tarihî Sarf ve Nahvi’ne
esas teşkil edeceği fikrindedir.
Yazar bu bölümde söze devamla ayrıca şunları söylemektedir: “Bizim burada göstereceğimiz sarf ancak Hibetü’l-Hakayık’ta
gördüğümüz kelimelerin şekline aittir. Bu eserin mevzuu pek dar olduğundan
Uygurcanın hâline dair bize tam bir fikir veremez. O eksikleri ileride neşrine
çalışacağımız diğer eserler ve bilhassa Kutadgu Bilig tamamlayacaktır.” Burada şekil bilgisi üzerinde durulduktan sonra eserin birinci
bölümünün sonuna bir de Lügatçe konmuştur. Hibetü’l-Hakayık’ın ikinci bölümünde ise İstanbul Ayasofya Kütüphanesinde yer alan
metnin tıpkıbasımı yer almaktadır.
2.1.5. Eski
Savlar: Eski Savlar’da Divanü Lügati’t-Türk’te
geçen 290 atasözü ve bu mahiyetteki diğer sözlerle bunların şerhleri ve
bazılarının bugünkü karşılıkları bir araya getirilmiştir. Necip Asım Yazıksız,
gerek gördüğü yerlerde sav’larda yer alan kelimelerle ilgili izahlarda da bulunmuştur. hangi
tesirlerin sebebiyle olduğu anlaşılmayan bir talihsizliğe uğramış ve istifade
edilmeyecek derecede hatalı çıkmıştır. Bu makalede eserin Uygur harfleriyle
yazılı olan adı Hatib zül Hakayık Kitabı şeklinde okunmuş ve bu kitabın aslına ait bir okuyuş tarzı gibi
gösterilmiştir. Makale sahibi kelimenin başındaki harfin altına ilave edilen
Arapça harf ‘ işaretine dikkat çekmiş olmakla beraber, yazılmış olan şekilden
ziyade, yazılmış olması lazım gelen bir şekil üzerinde durmuştur. Bundan dolayı
olacak ki, o günden beri eserin mevcut en mühim nüshası olan Semerkand
nüshasına bir daha müracaat edilmemiştir. Necip Asım’ın neşrettiği nüsha üzerinde
ciddi bir araştırma yapmış olan Jean Deny (A
propos d’un traité de morale turc en écriture ouïgoure, Revue du Monde
musulman, LX, 1925, s. 233) bu ikinci
nüsha hakkında yazılan makaleyi görmüş ve fotoğrafta eserin adının Atebetü’l-Hakayık şeklinde olduğunu
tespit etmiştir (Arat 2006: 9-10). 9 Eski
Savlar, Şehzadebaşı: Evkaf Matbaası,
İstanbul 1343, 56 sayfa. TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ • 205 Eski Savlar, Edebiyat Fakültesi Mecmuası’nda yayımlandıktan sonra kitap hâlinde basılmıştır. Savlar, Divanü Lügati’t-Türk’te
bulundukları sayfaların sırasına göre tasnif edildikleri için eserde hurûf-ı
hecâ sırasına riayet edilmemiştir. Bundan başka savların imlaları da Divanü Lügati’t-Türk’tekinden
farklıdır (Cahit: 25). Necip Asım Yazıksız kitabının başında ilk olarak eserine
niçin Eski Savlar adını verdiğini izah etmiştir. Necip Asım Yazıksız’ın belirttiğine
göre, öteden beri Arapça ve Farsçadan birçok kelime alınmıştır. Fakat bu
kelimelerin çoğu bu iki millet ediplerinin kullandıkları manadan daha başka
olarak kullanılmıştır ve bu durum bütün dünya dillerinde böyledir. Fakat bunlar
içinde göze batacak kadar çirkin, ağır hatalarımız da vardır ki bunları
düzeltmemiz gerekir. İşte bunlardan birisi de atasözü
anlamında kullandığımız darbımesel’dir. Bu terkipteki mesel “atalar sözü” ve darb “irat etmek” demektir. Bunun
çirkinliği ise meydandadır. Hâlbuki eski Türklerde buna bir tek kelime olarak sav diyorlar. Yazarın eserinde yer
verdiği sav’lardan bazılarını buraya alıyoruz: Kuş
kanatın, er atın. [Kuş kanadı, er atı ile
(muradına erer.)] Alp yağıda, alçak çoğuda. [Şecî’, düşman (karşısında); halim, cidalde (belli olur.)] Emgek eginde kalmas. [Emek
omuzda kalmaz.] Karı öküz balduka korkmas. [Kara öküz baltadan korkmaz.] Kişi
alası içtin, yılkı alası taştın. [İnsanın
alacası içinde, yılkı alacası dışarıda.]
2.1.6. Yeni Usûl
Osmanlı Sarfı:Yeni
Usûl Osmanlı Sarfı soru-cevap şeklinde (Sual: Osmanlı sarfı nelerden bahseder? Cevap: Kelimelerin
hâllerinden bahseder. Sual: Kelime nedir? Cevap: Söylemek için kullandığımız
sözlerdir. örneklerinde olduğu gibi) zenlenmiş bir ders kitabıdır. Kitapta dipnot şeklinde
verilen temrin adlı alıştırmalarla da öğretmenlere kılavuzluk edilmiştir. 10 Yeni Usûl Osmanlı Sarfı, Kasbar
Matbaası, İstanbul 1313, 50 sayfa. Necip Asım Yazıksız’ın Osmanlı grameriyle
ilgili diğer kitapları şunlardır: Yeni
Tertiple Muhtasar Osmanlı Sarfı (Karabet
Matbaası, 1307, 134 sayfa), Tertib-i Cedid
Osmanlı Sarfı (Kasbar Matbaası, 1310, 158
sayfa), Mükemmel Sarf ve Nahv-i Osmani (Mekteb-i Harbiyye Matbaası, 1311, 190 sayfa), Muhtasar Osmanlı Nahvi (Karabet
Matbaası, 1313, 40 sayfa). 206 • TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ Eserin bölümleri ve bu
bölümlerde işlenen konular şöyledir: Mukaddime:
Kelime, hece, harf, hareke, kelime türleri (isim,
sıfat, zamir, fiil, kayd, rabıta, âtıfe, nida)nin tanımı. Birinci bap (isim): İsmin
tanımı, isim türleri (ism-i has, ism-i cins), isimlerde adet (müfretlik,
cemlik), ismin hâlleri (mücerret, mef’ulü’n-bih, mef’ulü’n-ileyh, muzafu’n-ileyh), izafet, izafet çeşitleri (izafet-i
lamiyye, izafet-i beyaniyye). İkinci bap (sıfat): Sıfatın tanımı, sıfatla ismin ayrımı, (Necip Asım Yazıksız’ın burada
isimlerin sıfat gibi kullanılmasına altın
saat, elmas küpe, demir çekiç örneklerini vermesi
kayda değerdir.), sıfat çeşitleri (sıfât-ı
vasfiyye-niteleme sıfatları, sıfât-ı muayyene-sayı sıfatları ve
işaret sıfatları, sıfât-ı gayr-ı muayyene-belgisiz sıfatlar). Üçüncü
bap (zamir): Zamirin tanımı, zamir türleri (zamir-i şahsî-şahıs zamirleri,
zamir-i izafî-tamlanan
üzerine gelen iyelik ekleri, zamir-i nisbî-ek-fiilin geniş zaman çekimi, zamir-i
vasfî-aitlik eki, zamir-i fi’lî-şahıs ekleri). Dördüncü bap (fiil): Fiilin
tanımı, fiillerin aslı olduğu ifade edilen mastarlar, mastar çeşitleri (masdar-ı hafif-ince sıradan
mastar, masdar-ı sakil-kalın sıradan mastar), fiil çekimi (tasrif),
fiilde şahıs, fiilde zaman (mazi, hâl, istikbal), mana bakımından
mastarlar (müteaddi-geçişli, lazım-geçişsiz, malum-etken, meçhuledilgen), basit çekim (mazi-i şühudî-bilinen geçmiş zaman, mazi-i
naklîbilinmeyen geçmiş zaman, muzari-geniş zaman, hâl-şimdiki zaman, istikbalgelecek zaman, iltizamî-istek kipi, vücubî-gereklilik kipi, emir,
sıfat-fiil (fe’r-i fi’l-i vasfî, fe’r-i
fi’l-i izafî); ek-fiil çekimleri (iane fiilleri), birleşik çekim (mürekkep sigalar). Beşinci bap (kayd yani zarf): Zarfın tanımı, zarf çeşitleri (kuyûd-ı
hâliyye , kuyûd-ı zamaniyye, kuyûd-ı mekâniyye, kuyûd-ı mikdariyye, kuyûd-ı
rütbiyye, kuyûd-ı tasdikiyye, kuyûd-ı selbiyye, kuyûd-ı istifhâmiyye, kuyûd-ı
işariyye, kuyûd-ı mübheme). Altıncı bap (huruf-ı ilsâk): Eserde huruf-ı ilsâk olarak -de,-e, -ye, -den, ile, -le, için,
gibi, -ce, -siz, üzere, -n, -den nâşî, -den dolayı, -den başka, -den sonra,
-den yana, - e göre, -e karşı, -e yakın, ile beraber verilmiştir.
Yedinci bap (râbıta yani
bağlaç): Bağlacın tanımı, kelimeleri ve cümleleri bağlayan bağlaçlar. Sekizinci bap (nida yani ünlem):
Ünlemin tanımı, ünlemlerin yapısı. TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ • 207 Hatime (iştikak yani kelime yapımı, türetme): İştikakın tanımı, türemiş isim (ism-i
müştak), sıfatlardan isim türetme,
mastarlardan isim türetme.
Sonuç
Orhun Abideleri, Atebetü’l-Hakayık, Eski Savlar, Ural ve Altay
Lisanları gibi eserleriyle dikkatleri
üzerine çeken Necip Asım Yazıksız, Kilis’in yetiştirdiği değerli bir bilim
adamıdır. Bugün için onun eserleri ilmî anlamda çok önemli bir yerde durmuyor
olabilir; fakat söz konusu çalışmalar konuyla ilgili ilk yayınlar olmaları
bakımından önemlidir. Denilebilir ki Türklük biliminin bugün bu seviyelere elmesinde Necip Asım Yazıksız’ın ciddi
katkıları olmuştur. © 208 • TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_
KAYNAKLAR
Arat,
Reşid Rahmeti 2006), Atebetü’l-Hakayık, Ankara: TDK yayınları.
Cahit,
Adnan, “En Eski Türk Darbımeselleri, Necip Asım: Eski Savlar” Atsız Mecmua, 17: 25-26.
Dilâçar,
A. (1969), “Necip Asım Balhasanoğlu-Yazıksız”, Türk
Dili, 210: 805-807.
Gürtekin,
Ali Ertuğrul (Kılıçkesmez) ve Şahmaranoğlu, Hasan (1995), Necip Asım
Yazıksız
(Balhasanoğlu) ve Kilis Ağzı Üzerine İncelemeler, Ankara: Kilis Kültür
Derneği.
Hisar,
Abdülhak Şinasi (1955), “Veled Çelebi ve Necib Âsım”, Türk Yurdu, 244: 841- 844.
Orkun,
Hüseyin Namık (1977), Türkçülüğün Tarihi, Ankara: Kömen Yayınları.
Timurtaş,
Faruk Kadri (1960), “Ölümünün 25. Yıldönümünde Büyük Türkçü Necip Asım
Yazıksız”, Türk Yurdu, 9: 46-48. Yazıksız, Asım (1955), “Necip Asım”, Türk Yurdu, 241: 597-602.
|
Necip Asım Yazıksız ve Türk Diline Katkılar makalesi http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s25/boler.pdf sitesinden alınmıştır. |