Ravanda Kalesi
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
BELLETEN
Cilt:LV1   SAYI:216
Ağustos 1992
 
TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ-ANKARA
 
HAÇLI SEFERLERİ DÖNEMİ KALELERİNDEN     RAVENDAN
 
Prof. Dr. IŞIN DEMİRKENT
 
XL-XIII. yüzyıllarda İslam-Haçlı çatışmalarında pek çok olayın yaşandığı Güneydoğu Anadolu'nun Ravendan kalesi, bugün sadece yal­nızlığa değil, kaderine de terkedilmiş bulunuyor. Ravendan kalesine, Gazi­antep'ten Kilis'e Burç kasabası üzerinden giden yol ile ulaşılmaktadır. Yol, Gaziantep'ten Burç'a kadar asfalt olup geri kalan kısmı stabilizedir. Kalenin Gaziantep'e uzaklığı 40 km/dir. Kilis ilçesinin ise 24 km. kuzey­batısındadır.
Ravendan'ın adı şimdi Belenözü olmuştur ve Kilis ilçesine bağlıdır. Sadece kalesine Ravanda denilmektedir. 1990 Nüfus Sayımı'na göre, nüfu­su 458 kişidir[1]. Tarım İl Müdürlüğü ve Antep Fıstığı Araştırma Ens­titüsü'nün verdiği bilgilere göre, Belenözü köyünün sulu olan aşağı kıs­mında sebze ekiliyor ve kısmen meyvecilik yapılıyor. Meyve olarak nar ağaçlan çoğunlukta bulunuyor. Köyün taşlık ve kuru (susuz) olan bölge­sinde buğday, arpa gibi tahıl ekilirken köyün daha yukarı ve yine susuz arazisinde antep fıstığı ve üzüm bağları bulunmaktadır. İklim. Gazian­tep'te olduğu gibi kuru kara iklimi şeklindedir. Yazları sıcak, kışları ise kuru soğuk görülür.
 
Ravendan kalesi Belenözü köyünün yanında, Afrin çayının doğusun­da, çevreyi görüş açısı geniş, yüksek konik bir tepe üzerinde inşa edilmiş­tir. Tepenin yamaçları her yönden diktir, rahat bir çıkışa imkan vermez. Kale, zirvedeki düzlükte kurulmuş olup, bu düzlük bir sur ile kuşatılmış­tır. Sur, birbirinden farklı uzaklıkta köşeli veya yarım yuvarlak burçlarla bölünmüştür. Surun büyük kısmı yıkılmış ve toprakla örtülmüş haldedir. Kalenin giriş kapısı güneyde olup bunun zaman zaman tamir gördüğü yapı tarzından ve kullanılan malzemenin farklılığından anlaşılıyor. Kalenin içinde, doğu kısmında, ön tarafında merdivenler bulunan iki büyük su sarnıcı vardır. Sarnıçlardan gizli yolla Afrin çayına inilebildiği sanılmakta­dır. Kuzey kısmında saray olması muhtemel bina kalıntısı bulunmaktadır.
Resmı kayıtlara göre[2], Ravendan kalesi ile ilgili olarak şimdiye kadar hiç bir arkeolojik kazı yapılmamıştır. Bu sebeple kale ve çevresinin tarihinin ne kadar eskiye dayandığını söylemek, bugün için mümkün olmuyor.
Ravendan kalesi hakkında kaynakların verdiği en eski tarih X1. yüzyı­la aittir. Gerek İslam gerekse Latin kaynaklar bu kalenin varlığından ilk defa Haçlı Seferleri sırasında bahsetmektedirler. Kalenin adı bu kaynak eserlerde muhtelif şekillerde geçiyor: İslamı eserlerde er-Ravendan[3], Haçlı kroniklerinde Ravendel[4], Ravandel[5] Ravenel[6], er­menice yapıtlarda ise Areventan[7] şeklinde kaydedilmiş bulunan bu kale­nin kesin olarak hangi tarihte inşa edildiği belli değildir. Bununla beraber kalenin coğrafi konumu ve Afrin vadisine hakimiyeti göz önüne alınacak olursa, burasının çok eski devirlerde de bölgede hakimiyet kuranlar tara­fından kullanılmış olabileceği, her hangi benzer bir ismin kaynaklarda yokluğuna rağmen, akla yakın gelmektedir. Bilinen en eski zamanda bölgeye Hititler sahip olmuşlardı. Ancak kale ve çevresinde henüz arkeolo­jik bir çalışma yapılmadığı için, kalenin o tarihlerdeki varlığı hakkında her hangi bir iddiada bulunmak olanaksızdır. Nitekim The Lands of the Hittites adlı eserinde J.Garstang, Afrin vadisine ayırdığı bölümde, yüksek bir tepe üzerinde etrafı üzüm bağları ve dut ağaçları ile çevrili bulunan Ravendân
(Rowanduz)'ın ortaçağda yapılmış bir kale olduğunu yazmaktadır[8]. Orta­çağda ise İslam fethine kadar bölgeye Bizans imparatorluğu sahipti. An­cak Bizans kaynaklannda kalenin adına rastlanmamaktadır. Hiç değilse, VI. yüzyılda imparator Büyük lustinianus (527-565) zamanındaki büyük imar faaliyeti hakkında bir eser kaleme almış olan devrin tarihçisi Proco­pius'un De Aedificiis[9] adlı kitabında sınırlarda inşa olunan veya tamir edi­len kaleler arasında Ravendan'ın da zikredilmesi gerekirdi. Fakat ne Pro­copius'un, ne de sonraki Bizans yazarlarının eserlerinde bu kaleden bahis vardır.
VII. yüzyıl ortalarına doğru başlayan ve hızla yayılan İslam fütuhatı Suriye ve Elcezire'nin fethinden sonra Anadolu'da Toros dağlarına kadar ulaşmış, bu dağlar Bizans ile İslam Devleti'nin sınırını oluşturmuştu. Bu sınırın güneyinde ve doğusunda kalan topraklar Avasım ve Sugur adı veri­len askeri bölgeler olarak gelişmiş ve Bizans'a karşı taarruz ve müdafaa bakımından pek çok kale ile tahkim edilmişti. Ne var ki, bu kaleler ara­sında da Ravendan'a veya bu adı andıracak bir kayda rastlanmıyor[10].
Ayrıca, X. yüzyılın ikinci yarısında Bizans'ın müslüman dünyasına karşı Doğu sınırında giriştiği büyük askeri harekat -imparator Nikephoros Phokas (963-969) ve imparator loannes Çimiskes (969-976)'in seferleri­ dolayısıyla kaynaklarda hemen bütün sınır kaleleri ve müstahkem mevki­lerden bahs olunurken de, Ravendan'a benzer bir isim geçmemektedir. Hatta XI. Yüzyıl boyunca iki taraf arasında devam eden sınır savaşlarında da zikr olunmaz. Bununla beraber, kalıntıları günümüze kadar gelmiş olan bu kalenin en geç XI. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş bir Bizans yapısı ol­duğu düşünülebilir[11]. Burada kesin olan husus, Haçlı Seferleri başla­madan
önce, kalenin varlığını kabul etmek zorunluğudur. Çünkü 1097 yılı sonlarında kale Haçlılar tarafından Türklerin elinden alınmıştı.
Buna göre Ravendan, Birinci Haçlı Seferi orduları 1097 yılı sonbaha­rında Antakya surları önüne geldiği ve şehri kuşattığı sırada henüz Türklerin elinde ve İbn el-Adim'in kaydına göre de[12], Haleb meliki Rıd­van b. Tutuş'a ait bulunmaktaydı. Fakat kalenin Türklerin eline ne za­man geçtiği hakkında kaynaklarda her hangi bir kayıt bulamadık. Ancak burada gerçek ve önemli olan husus, Ravendan kalesinin 1097 yılının son­larında varlığının ve Türklerin elinde bulunduğunun bilinmesidir.
 
Ravendan hakkındaki ilk bilgiler Haçlı Seferlerini konu alan Latin kaynakları tarafından verilmiştir. Birinci Haçlı Seferi'nin en önemli kay­naklarından biri olan Liber Christianae Expeditionis pro Ereptione, Emundatione et Restitutione Sanctae Hierosolymitanae Ecelesiae adını taşıyan eserinde Alber­tus Aquensis, Râvendân kalesinin Baudouin de Boulogne tarafından Türklerin elinden alındığını yazmaktadır[13]. Baudouin[14], Birinci Haçlı Se­feri'ne ağabeyi Aşağı Lorraine dükü Godefroi de Bouillon'un yanında ka­tılmıştı. Ailenin en küçük çocuğu olduğu için yurdunda malı mülkü, ara­zisi yoktu. Sefere dini duygulardan ziyade Doğu'da kendisine bağımsız bir hakimiyet kurmak gayesiyle çıkmıştı. Bu sebeple Anadolu'ya gelir gelmez bu konuda kendisine yardımcı olabilecek kimselerle ilişki kurmaya başla­mış ve Haçlı ordusunun henüz İznik (Nicaea) önünde bulunduğu sırada tanıştığı ermeni Bagrat'ın[15] tesiriyle Güneydoğu Anadolu'da, Urfa (Edes­sa)' da böyle bir imkanın gerçekleşebileceğini düşünmüştü. Bu düşünceyle Baudouin, Maraş (Germanikeia)'ta ana haçlı ordusundan 700 kişilik bir kuvvetle Urfa'ya gitmek üzere ayrılmış ve önce Fırat nehrinin batısında kalan bölgede Türklerin elinde bulunan kaleleri zaptetmeye başlamıştı. Fakat onun bu küçük kaleleri ele geçirmek için üç ay uğraşmak zorunda kaldığı anlaşılıyor[16]. Çünkü Türkler sayıca az olmalarına ve hristiyan hal­kın ihanetine rağmen, yurt edinmeye çalıştıkları bu topraklardan kolayca uzaklaştırılamıyorlardı. Nihayet Baudouin, Bagrat ile yine Latin kaynakla­nnda adlan Fer ve Nicusus olarak geçen[17] diğer ermeni reislerinin yar­dımlarıyla önce Tell-Başir (Turbessel)'i sonra Ravendan'ı zaptedebildi; Tell-Başir'i Fer'e, Ravendan kalesinin kumandanlığını da Bagrat'a vererek onların yardımlarını mükafatlandırdı.
Ne var ki, kısa bir süre sonra Baudouin'in Bagrat ile arası bozuldu. Bagrat askeri idaresi kendisine verilen Ravendan'a oğlunu vekil bırakmış ve ona, buraya haçlılan sokmamasını tembih etmişti. Bagrat'ın bu davra­nışı, Ravendan kalesinin çok sarp olmasına güvenerek burada kendisine bağımsız bir hakimeyet kurmak istediğini gösterir. Herhalde Bagrat Bau­douin'in Türklerden alınan araziyi ermenilere bırakmak yerine kesinlikle kendi hakimiyeti altına almak arzusunda olduğunu anlamış olmalıdır. Bu sebeple, belki de Baudouin'den kurtulmak için Ravendan'ın güvenilir bir sığınak olacağını düşünmüştü. Albertus Aquensis'in ifadesine göre, Bau­douin, Bagrat'ın bu niyetini öğrenince onu derhal tutuklatmış ve Raven­dan'a bir haçlı birliği sokmasıını istemişti. Bagrat bu isteğe önce inatla karşı koymuş, hatta yapılan işkencelere bile dayanmıştı. Ama sonunda ölümle tehdit edilince boyun eğmiş ve oğluna ermeni reisi Fer ile bir mektup göndererek kaleyi haçlılara teslim etmesini bildirmişti. Sonuçta Ravendan'a bir haçlı garnizonu yerleştiren Baudouin, kalenin hakimiyetini eline almış, Bagrat da haçlı karargahından kovulmuştu.
Fırat'ın batısındaki kaleleri ele geçirmek maksadıyla bu bölgede üç aryan fazla kalmış bulunan Baudouin, nihayet 6 Şubat I098'de Urfa'ya gidebilmiş ve kısa bir süre sonra şehrin ermeni hakimi Thoros'un[18] tertip­lenen bir suikast sonunda ortadan kaldınlmasıyla hakimiyeti eline geçire­rek burada ilk haçlı kontluğunu (10 Mart 1098) kurmuştu. Tabiatıyla Fı­rat'ın batısında zaptetmiş olduğu kaleler de kontluğa bağlanmıştı. Böylece Ravendan kalesi de Urfa kontluğunun batı bölgesindeki en uc ve en önem­li savunma noktalarından biri durumuna gelmişti.
Bu tarihte kale, Urfa'yı Antakya'ya bağlayan yol üzerinde, Afrin vadi­sinde önemli bir geçit yeri durumundaydı. Urfa'dan Antakya'ya giden yol Fırat nehrinin batısında Sâcur (bugün Sacir suyu) ırmağını aşarak Tell­Başir üzerinden Kuvayk (bugün Balık suyu) nehrinin batı kolu Sînâb (bugün Sinnep suyu)'a kadar uzayan oldukça düz ve yüksek bir havzadan geçmekteydi. Burada ulaşım kolaydı. Buna karşılık Sînâb suyunun batısın­daki arazi Afrin nehri vadisine kadar, kuzeyden güneye doğru uzanan Cabrî (bugün Hayberi) dağının yüksek tepeleriyle kesilmiş olduğundan, yol bu dağ tepelerini kuzeyde ve güneyde ancak iki geçit vasıtasıyla aş­maktaydı. Kuzeydeki geçit Burc er-Rassâs (Turris Plumbea) kalesi tarafın­dan gözleniyordu. Güneydeki geçit ise, önceleri Hısn Sînâb adındaki bir Bizans kalesi ile korunmaktaydı. Fakat bu kalenin batısında inşa olunan Ravendan ile zaman içinde önemini kaybetmiş ve bundan sonra geçidin kontrolünü Râvendân üstlenmişti. Yol, buradan Afrin' vadisi boyunca güneye inmekte ve Hârim'in kuzeyinden geçerek Antakya'ya ulaşmaktay­dı[19].
Baudouin de Boulogne'un Urfa'da iki yıl (1098-1100) süren hakimiye­ti sırasında vuku bulan olaylar arasında Ravendan'ın adı kaynaklarda, An­takya'da çıkan salgın hastalık dolayısıyla bir defa daha geçmektedir. An­takya'nın haçlılar tarafından zaptından (3 Haziran 1098) sonra Temmuz ayında şehirde çıkan tiftis salgını pek çok kişinin ölümüne sebep olmuştu. Salgın hastalık şehre yayılınca, hemen bütün haçlı reisleri canlannı kurtar­mak maksadıyla Antakya'yı terkederek civar bölgelere kaçmışlardı. Alber­tus'un kaydına göre[20], bu sebeple Godefroi de Bouillon da, Urfa kontu olmuş bulunan kardeşi Baudouin'in geçici olarak kendisine verdiği Tell­Başir ve Ravendan şehirlerine giderek bir süre bu bölgede kalmıştı.
Bundan sonra Ravendan hakkındaki ilk kayıt 1101/1102 yılına aittir. Baudouin de Boulogne ağabeyi Godefroi de Bouillon'un ölümünden (18 Temmuz 1100) sonra onun yerine kral olmak üzere 1100 yılı sonbaharın­da Kudüs'e giderken, Urfa kontluğunun idaresini kuzeni Baudouin du Bourg'a bırakmıştı[21]. Böylece kontluğun diğer kaleleri gibi Ravendan da Baudouin du Bourg'un hakimiyetine geçmiş oldu. Baudouin du Bourg ise, 1101/1102 yılında doğuya gelen ve kahramanlığı ile tanınmış olan tey­zesinin oğlu Joscelin de Courtenay'i[22] hizmetine alarak, ona kontluğunun Fırat'ın batısında kalan bölgesini ikta olarak verince, merkez Tell-Başir ol­mak üzere bu bölgedeki Dülük, Ayntab, Ravendan, Kurus gibi önemli kalelerin idaresi de Joscelin'e geçti[23].
Tabiatıyla bu kaleler ayrı ayrı kumandanların yönetimine verilerek idare olunmaktaydı. Albertus Aquensis[24] ve Urfalı Mateos'un[25] daha son­raki yıllar için verdikleri bilgilerden Ravendan kalesinin yönetimine yeni­den Bagrat'ın sahip olmuş bulunduğunu anlıyoruz. Fakat onun Raven­dan'a kesin olarak hangi tarihte sahip olduğu kaynaklarda açık olarak be­lirtilmemiştir. Bununla beraber i 100 yılından sonra Baudouin du Bourg tarafından verilmiş olabilir. Belki de, ermenilerle daha yakın ilişki içinde bulunan Joscelin, kendi sorumluluğu altında bulunan bölgedeki Raven­dan kalesinin idaresini Bagrat'a bırakmıştı. Bagrat'ın buradaki idaresinin 1117 yılına kadar devam ettiğini göreceğiz.
i 104 yılına kadar Ravendan, çevredeki diğer kaleler gibi bölgenin sa­hibi ]oscelin'e bağlı kaldı. Fakat bu yıl Urfa ve Antakya haçlı devletlerinin müslüman dünyası aleyhine sınırlarını doğuya doğru daha fazla genişlet­mek umuduyla giriştikleri sefer, Artuklu emiri Sökmen ve Musul valisi Çökürmüş'ün Türk birlikleri karşısında 7 Mayıs 1104 tarihinde yapılan Harran savaşında[26] uğradıkları kesin yenilgi ile son buldu. Bu savaşta özellikle Urfa ordusu mahvolmuş, Baudouin ve joscelin de Türklere esir düşmüşlerdi. Bu durumda Antakya Prinkepsi Bohemund Urfa Kontlugunun idaeresini geçiçi olarak üzerine almış ve yegeni Tankred’I bu görevlendirerek Urfa'da bırakmıştı. Fakat Bohemund Türk taarruzlarına karşı Antakya'nın da geleceğini tehlikede görerek yeni kuvvetler toplamak gayesiyle daha aynı yılın sonbaharında Avrupa'ya gidince, Tankred Ur­fa' nın idaresini kuzeni Richard de Saleme'e devrederek Antakya'ya dönmüştü. Böylece 1108 yılında joscelin ve Baudouin'in Türk esaretinden kurtuluşlarına kadar Râvendân'ın, gevşek bağlarla da olsa, Urfa Konyluğu­nun bütün diğer mütahkem mevkileri gibi, 1104-1108 yılları arasında Ric­hard de Saleme'in hakimiyetinde kaldığı düşünülebilir[27].
Bundan sonra Ravendan için kaynaklardaki kayıt 1108 yılına aittir. Urfalı Mateos[28], Fulcherius Carnotensis[29] ve ona dayanarak Willermus Tyrensis'in[30] bu konuda verdikleri bilgiler tafsilatlı ve hemen hemen birbi­rine uygundur. Bu kaynaklar Urfa kontu Baudouin du Bourg'un Türk esaretinden kurtulduktan sonra Antakya'ya gittiğini, fakat Tankred'in ona Urfa'ya girmeyi yasakladığını, bunun üzerine Baudouin'in joscelin ile bir­likte Rabân ermeni reisi Goğ-Vasil'in[31] yanına giderek yardım aldığını, Tankred ile aralarında çıkan anlaşmazlığın savaşla neticelendiğini ve Tenli Başir yakınında yapılan savaşta yenilen Baudouin'in kaçarak Ravendan'a sığındığını kaydeetmekteler.   Onun bu şekildeki daavranışı, kanaatimizce, yukarıda belirttiğimiz gibi, Ravendan'a yeniden sahip olmuş bulunduğunu ileri sürdüğümüz Bagrat ile Baudouin arasında iyi ilişkiler bulunduğunu, gösteren bir kanıttır.   '
 
Ravendan ile ilgili bundan sonraki haber 1111 yılı olayları içinde geç' mektedir, Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar (1105-I 118)'ın emriyle Musul valisi Mevdud[32] ikinci defa haçlılara karşı sefere çıkmıştı. Mevdud'un 1111 yılındaki bu seferi gerek islam, gerekse yerli ve haçlı kaynaklar tarafından geniş bir şekilde anlatılmaktadır[33]. Kaynakların ka­yıtlarını özetleyecek olursak, sefer bir yıl önceki gibi önce Urfa kontluğu arazisine yapılmış, Tell-Başir 28 Temmuz - 22 Ağustos tarihleri arasında 26 gün kuşatılmış[34] ve sonra hedef doğrudan doğruya Suriye olmuştu. Mevdud'un ordusuna burada Dımaşk birliklerinin başında atabek Tuğte­kin de katılmıştı. Elcezire ve Suriye müslüman kuvvetleri tarafından Şey­zer bölgesinde tehdit edilen Antakya prinkepsi Tankred, bu durumda Kudüs kralını, Trablus ve Urfa kontlarını yardımına çağırmıştı. Latin ta­rih yazarı Albertus Aquensis eserinde Tankred'e yardıma gelenlerin uzun bir listesini vermektedir[35]. Özellikle Antakya bölgesindeki hemen her müstahkem mevki kumandanın adım kaydettiği listesinde Urfa bölgesin­den kont Baudouin du Bourg, Tell-Bâşir senyörü loscelin de Courtenay, Seruc kumandam Paganus ve Râvendân sahibi Bagrat'ın da bu yardım çağrısına uyarak koşup gelenler arasında bulunduklarını kaydetmiştir. Bu kaydın ve olayın bizim için önemli olan tarafı, Ravendan'a hala Bagrat'ın sahip olduğunu ve onun gerek Urfa kontu Baudouin du Bourg, gerekse Antakya prinkepsi Tankred ile iyi ilişkiler içinde bulunduğunu göstermesi­dir.
Urfalı Mateos'un ifadesine göre[36], Ravendan 1117 yılına kadar Bag­rat'ın idaresinde kaldı. Fakat 1117 yılında Baudouin du Bourg, Musul va­lisi Mevdud'un arka arkaya yaptığı seferler sonunda kontluğunun doğu arazisinde uğradığı zararı, Fırat'ın batısında bağımsız veya yarı bağımsız şekilde ermenilerin elinde bulunan arazi ve kaleleri zorla ele geçirmek[37] ve bunları doğrudan kontluğa bağlamak suretiyle telafiye çalıştı. Böylece Fı­rat'ın batısındaki bölgede bulunan Raban, Birecik, Ravendan gibi bir çok kale, mahalli ermeni hakimiyetierine son verilerek Urfa kontluğuna ilhak olundu.
 
1118 yılında ise bu defa kont Baudouin du Bourg, Baudouin I.'in ölümünden sonra Kudüs krallığına seçilince, Urfa kontluğunun idaresini vekaleten Birecik hakimi Galeran du Puiset'ye[38] bıraktı. Fakat gittikçe bas­kısını arttıran Türk hücumları -özellikle Mardin Artuklu emîri İlgazi'nin Urfa ve Antakya'yı hedef alan seferleri- karşısında Urfa kontluğunun ida­resi yeniden bölgeyi iyi tanıyan loscelin de Courtenay'e verildi (1119)[39]. Böylece kontluğun bütün şehir ve kaleleri gibi Ravendan da tekrar losce­lin' in hakimiyetine geçti. loscelin 1119'dan 1131 yılında ölümüne kadar Urfa kontluğunun arazisini önemli bir kayba uğramadan Türk taarruzları­na karşı savunabildi. Bu yıllar arasında vuku bulan olaylar içinde Raven­dan'ın adı sadece bir defa müslüman tarihçi İbn el-Adİm tarafından zik­rolunmuştur. Onun kaydına göre[40], Joscelin Urfa'ya geldikten hemen son­ra müslümanlara karşı iki akın tertiplemiş, etrafı yağmalayarak bir çok esir almıştı. İbn el-Adîm bundan sonra loscelin'in Fırat'ı geçmiş olan bir Türkmen grubunu Ravendan'a kadar takip ettiğini, fakat bunlar tarafın­dan bozguna uğratılarak franklardan bir kısmının öldürüldüğünü kaydet­miştir[41].
Joscelin de Courtenay'in 1131 sonbaharında ölümünden sonra yerini alan oğlu Joseelin II. (1131-1150) zamanında Musul valisi atabek İmaded­din Zengi'nin yaptığı taarruzlar sonunda, kontluğun doğu bölgesindeki bir çok kale Türklerin eline geçti. Zengi'nin bir ay süren kuşatmadan sonra 24 Aralık II44'de Urfa'yı fethi ise, Urfa kontluğuna fiilen son verdi. Bu­nunla beraber loscelin II. Fırat'ın batısında Tell-Başir merkez olmak üze­re, aralarında Ravendan'ın da bulunduğu birkaç kaleyi elinde tutabildi. Ancak onun bu bölgedeki hakimiyeti de fazla sürmedi.
1146 yılında atabek İmadeddin Zengi ölmüş, mirası iki oğlu arasında, Seyfeddin Gazi Musul'da, Nureddin Mahmud Haleb'de hüküm sürmek
üzere, ikiye bölünmüştü. Nureddin Mahmud da babası gibi, haçlılara kar­ŞI mücadeleye devam ederek Joscelin lI.'in elinde kalan arazi ve kaleleri ele geçirmek için savaşı sürdürdü. 1150 ilkbahannda Joscelin II. gittikçe zorlaşan durumunu görüşmek üzere Antakya'ya giderken, yolda bir Türkmen grubu tarafından yakalandı ve bunu haber alan Nureddin'in gönderdiği bir birliğe teslim edilerek Haleb' de zindana atıldı[42]. Böylece Urfa kontluğundan geriye kalmış bu arazi, şimdi sahipsiz duruma düşmüştü. Haçlılar için, Haleb hükümdan Nureddin Mahmud'un ve Anadolu Selçuklu sultanı Mesud (1116-1 1155)'un taarruzlanna karşı bölge­yi savunmak hemen hemen imkansız hale geldiğinden, Bizans imparatoru Manuel Komnenos (1143-1180)'un bu araziyi satın almak üzere yaptığı teklifi kabul ederek, imparatora satmaktan başka çareleri kalmamıştı. So­nuçta Tell-Başir, Samsat, Birecik, Ayntab, Dülük ve Ravendan kaleleri Joscelin II.'in hanımı Beatrice tarafından miktarını bilemediğimiz torbalar dolusu altın karşılığında Bizans'ın Kilikya'daki valisi Thomas'a teslim edil­di[43]. Ama bölgenin Bizans'a intikali, buraya yapılan Türk hücumlarını durdurmadı.
 
1151 ilkbaharında Haleb hükümdarı Nureddin Mahmud, Anadolu Selçuklu sultanı Mesud ve Mardin Artuklu emîri Hüsameddin Timurtaş Bizans garnizonlarına hücum ederek bu kaleleri ele geçirip paylaşırlarken, bölgedeki diğer küçük kaleleri de zaptettiler[44]. Sultan Mesud Ayntab ve Dülük'e, Timurtaş Samsat ve Birecik'e sahip olurken, Nureddin Mahmud Ravendan, Kurus, Burc er-Rassas ve Tell-Başir'i eline geçirdi. Böylece 1097-1151 yılları arasında 54 sene haçlıların hakimiyeti altında kalmış olan Ravendan kalesi yeniden Türk dünyasına kazanılmıştı.
İslam kaynakları bu tarihten itibaren Râvendân'ı Haleb vilayetine bağlı bir kale olarak zikretmektedirler. Ravendan kalesinin yeri ve özellik­leri hakkında en geniş bilgiyi İbn el-Adİm vennektedir. İbn el-Adîm Bug­yet'üt Taleb fi Tarih Haleb adlı eserinde Râvendân'ı "Tek ve yüksek bir dağın üzerinde mancınığın hükmedemiyeceği, okun işleyemiyeceği bir yer­de metin bir kaledir. Dağın eteğinde küçük bir dış suru da vardır. Bu (Ravendan), kaleleri n en sağlamlarından ve yeri en güzel olanlarındandır. Kuzey ve batı tarafından kaleyi hendek gibi bir vadi sarar, bir de nehir akar"[45] diye tarif ettikten sonra kendisinin buraya bizzat gittiğini, kaleye at üstünde çıktığını, fakat kalenin yüksekliği dolayısıyla yolun dar ve dik, bu sebeple de çıkışın çok zor olduğunu kaydetmiştir. İbn. el-Adîm bundan sonra Müeyyedüddevle Usame b. Mürşîd b. Ali b. Munkiz'den naklen Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmet el-Kurtubî'den duyduğu Râven­dân'ın tarihi ile ilgili Haleb meliki Rıdvân b. Tâcüddevle (1095-1113) za­manına ait bir haberi aktarmaktadır. Ancak yukarıda verdiğimiz bilgiyi içeren metnin kenarına ilave olarak yazılmış olan -Râvendân'da bulunan haçlılarla ilgili- bu haber, ne yazık ki birbiriyle uyum sağlamayan cümle­lerden ibaret olup anlamı karışıktır. İzzeddin İbn Şeddad, İbn el-Adîm'in Râvendân hakkında verdiği bu bilgiyi el-A 'lÂk el-Hatire fi zikr umera eş-Şam ve'l-Cezîre adlı eserine aynen almıştır[46]. Ebu'l-Fidâ ise Takvim el-Buldân ladlı coğrafya kitabında Ravendan için şöyle yazmaktadır[47]: "... Râvendân, Haleb'e bağlı ve Kınnesrın sınırları içindedir. Yüksek beyaz bir tepede bulunan sağlam yapılı bir kaledir. Kaynakları, bahçeleri ve güzel bir vadi­de meyve ağaçları vardır. Aşağı bölümünden Afrin nehri geçer."
Râvendân, 1151 yılından sonra Haleb'e bağlı bir kale olarak Nured­din Mahmud'un hâkimiyetinde kaldı. Burada, bu devre ait ilgi çekici bir olaya dokunmadan geçemeyeceğiz. Olay, bütün haçlı saferlerinin en ünlü şahsiyetlerinden, ancak gerek müslüman ve gerekse hristiyan yazarlar tara­fından yaptıkları büyük tepki ile kaydedilmiş olan Renaud de Châtil­lon'un esaretine aittir [48]. Müslüman, latin, yerli süryânî ve ermeni kaynak­lara aksetmiş olan bu olay için verilen bilgilerde[49], her ne kadar Râven­dân'ın adı doğrudan doğruya zikredilmemekte ise de, olayın -merkezi Râvendân olan- el-Cuma[50] bölgesinde cereyan etmiş olduğu kayd edil­miştir. Kaynakların hemen pek az fark gösteren birbirine uygun rivayetle­rini özetleyecek olursak, Antakya prinkepsi Renaud de Chatillon 1160 yı­lı[51] sonbaharında müslümanların her yıl olduğu gibi hayvan sürülerini Antitoros dağlarından Fırat ovasına indirişleri sırasında Afrin vadisinde bunlara saldırarak pek çok deve, sığır ve at ele geçirmişti. Renaud'un gi­riştiği bu yağma akınından[52] zamanında haberdar olan Nureddin'in Ha­leb valisi Mecdeddin ed-Daye onun dönüş yolunu kesmek üzere el-Cuma bölgesindeki bu vadide pusu kurmuş ve 23 Kasım günü yapılan çarpışma­ da Renaud'yu bütün maiyeti ile birlikte esir edereks[53] hayatının 16 yılını zindanında geçireceği Haleb'e götürmüştü. Bu olayın konumuzla ilgisi çarpışmanın ve Renaud'nun esir alınmasının Râvendân yakınında[54] vuku bulmuş olmasıdır. Çünkü coğrafi dağlık konumu bakımından Râvendân ve civarı tuzaklar kurarak, sayıca fazla da olsa, bir düşman birliğini pusu­ya düşürüp mağlup etmek için çok uygun bir bölgeydi. Bu sebeple, ola­yın el-Cuma bölgesinde, yukarı Afrin vadisinde ve Ravendan civarında ce­reyan ettiğini düşünmek, her halde yanlış olmayacaktır.
Nureddin Mahmud 15 Mayıs 1174'de ölünce, yerine henüz 11 yaşın­da bulunan oğlu el-M elik es-Salih İsmail (1174-1181) geçti ve Haleb hükümdarı sıfatıyla bütün ülkeye sahip oldu. Fakat kısa bir zaman içinde, babasının Mısır valisi olan Salaheddin Eyyubi ile arası bozuldu ve ülkesi­nin büyük kısmı Salaheddin'in eline geçti. 1176 yılında Salaheddin Bizaa, Menbic ve Azaz'ı aldıktan sonra Haleb'i kuşattl. Sonunda iki taraf arasın­da anlaşma yapılarak Haleb'in hakimiyeti el-M elik es-Salih İsmail'de kal­mak şartıyla bütün Suriye arazisi Salaheddin'e bırakıldı. Bu olayların ko­numuz bakımından önemi, Ravendan'ın da bu sırada Salaheddin'in haki­miyetine geçmiş olmasıdır. Bunu, Ebu Şame'nin bir kaydından öğreniyo­ruz. Ebu Şame, "el-Melik es-Salih İsmail b. Nureddin ölünce, Haleblilerin Salaheddin'e ait bulunan Ravendan'a hücum ettikleri gibi, Bohemund da derhal Harim'e saldırdı" diye yazmaktadır[55]. O halde Râvendân, el-Melik es-Salih İsmail'in 1181 yılında ölümünden önce Salaheddin'in eline geç­miş bulunuyordu. Kalenin Salaheddin Eyyubi tarafından tamir ve tahkim olunduğu, bu münasebetle de giriş kapısının üzerinde bir kitabe bulundu­ğu günümüz tarihçilerince[56] kabul edilmektedir. Ancak 14 Kasım 1987 ta­rihinde kaleyi incelediğimiz sırada bu kitabeyi göremedik. Maalesef yerin­den sökülmüştü. Bununla beraber bu kitabenin bir fotografı avukat Kilisli Kadri (Timurtaş) bey tarafından yazılmış ve 1933 yılında yayınlanmış olan Kilis Tarihi adındaki kitabın 15. sayfasında bulunmaktadır[57] Kitabenin sözleri şöyledir: "el-Melik en-Nasır Yusuf b. Eyyub. Allah mülkünü daim etsin". Kitabenin tarihi yoktur. Fakat Ebu Şame'nin rivayetine dayanarak yukarıda yaptığımız açıklamaya göre bu kitabeyi 1176-1181 yılları arasına tarihlemek, her halde doğru olacaktır.
Ravendan kalesi hakkında Salaheddin zamanına ait başka bir haber Bahaeddin İbn Şeddad[58] ve Ebu Şame[59] tarafından verilmektedir. Bu ha­bere göre, hicri 582 yılının başında (24 Mart123 Nisan 1186) Ravendan sahibi Mu'ıneddin Abdurrahman sultan Salaheddin'e isyan etmiş, fakat Alemeddin Süleyman idaresinde üzerine gönderilen Haleb kuvvetlerince kalede kuşatılmıştı. Nihayet Abdurrahman 2 Cemaziyelevvel (21 Temmuz) günü Râvendân'ı Alemeddin Süleyman'a teslim ederek, hizmetinde bu­lunmak üzere sultan Salaheddin'in yanına gitmişti. Bu kısa haber bize Râvendân'ın idaresini elinde bulundurmuş olan iki şahsın adını bilmek bakımından fayda sağlamaktadır.
 
Sultan Salaheddin Eyyubî 1193 yılında ölünce, ülkesi kardeşleri ve oğulları arasında bölüşüldü. Haleb bölgesinin hakimiyeti oğlu el-Melik ez­Zahir Gazi'nin payına düştü. Onun saltanatı (1193-1216) döneminde kay­naklarda Ravendan ile ilgili iki rivayete sahip bulunuyoruz. Birinci rivayet sadece İbn el-Adım tarafından kaydedilmiştir[60]. İbn el-Adım, hicri 592 (1196) yılında el-Melik ez-Zahir'in Merc Dabık'tan güneye dönerken Ravendan'a geldiğini, burada üç gün kaldıktan sonra gece yola çıkarak emîr Seyfeddin Ali b. Alemeddin Süleyman b. Candar'ın naiblerinin elin­de bulunan Azaz'a ve oradan da Haleb'e gittiğini yazmaktadır. Bu rivaye­tin bizim için önemli olan tarafı şudur: Ravendan haçlı döneminde taşıdı­ğı geçit yeri olma özelliğini hala korumaktaydı. Çünkü bu defa da kuzey­den Ayntab ve Merc Dabık'tan gelen yol, Ravendan'dan geçerek güneye Azaz ve Haleb'e ulaşmaktaydı.
 Ravendan hakkında bu döneme ait ikinci rivayet ise, bir çok islamı kaynakta yer almıştır. Bu rivayet İbn el-Adîm, İbn Vâsıl, Ebu'l-Fidâ ve İbn el-Furat tarafından oldukça geniş ve birbirine uygun ifadelerle anlatıl­maktadır[61]. Kaynakların rivayetinden çıkarılacak toplu bilgi şudur: hicri 598 (Ekim 1201/Eylül 1202) yılında Şemseddin İbn el-Mukaddem'in Afâ­miye'deki nâibi Karakuş, el-Melik ez-Zahir'e haber gönderip, Şemseddin'e başka bir yer ikta etmesi şartıyla Affimiye'yi kendisine teslim etmek istedi­ğini bildirmişti. el-Melik ez-Zahir bu teklifi kabul ederek, Ravendan, Ke­fertab, Müfredü'l-Ma'arra'yı Şemseddin İbn el-Mukaddem'e ikta etmiş ve Alamiye'yi teslim almıştı. Fakat kaynaklarda açık olarak belirtilmeyen bir sebeple, Şemseddin aynı yıl Ravendan'a giderek isyan etmişti. Sadece İbn el-Adım'de bu isyan hakkında, el-Melik ez-Zahir'in arabları Dabık'da top­ladığı, onlardan silah ve erzak aldığı, bunun üzerine İbn el-Mukaddem'in isyan etmek için Ravendan'a kaçtığı kaydı vardır[62]. Ancak bu kayıt da is­yanın sebebini tam olarak açıklamak için yeterli değildir. Bundan sonra kaynakların rivayetine göre, el-Melik ez-Zahir ona fırsat tanımadan derhal ardından Ravendan'a gitmiş ve kalede sadece bir gece kalabilen Şemsed­din İbn el-Mukaddem'i buradan çıkararak, kalede bulunan mal, silah ve erzaka el koymuştu. Bu durum üzerine Şemseddin İbn el-Mukaddem, Tell-Başir hakimi Bedreddin Duldurum'un[63] yanına giderek ondan arabu­lucu olmasını ve kendisinden alınan malların iadesini temin etmesini rica etmişse de, Bedreddin'in bu husustaki girişimi hiç bir fayda sağlamamıştı.
Ravendan için bundan sonra kaynaklara aksetmiş olan haber hicri 624 (Aralık 1226/ Aralık 1227) yılına aittir. Haleb hükümdarı el-Melik ez­Zahir 12 Ekim 1216'da ölmüş, yerine henüz üç yaşında bulunan küçük oğlu el-Melik el-Aziz Muhammed geçirilmiş ve bu çocuğa atabek tayin edilen Şihabeddin Tuğrul idareyi eline almıştı. Anlaşıldığına göre sultanın büyük oğlu el-Melik es-Salih Ahmed sadece kendisine bırakılan Şugr, Be­kas ve diğer bir kaç kale ile yetinmek zorunda kalmıştı. Çünkü İbn el­Adım, İzzeddin İbn Şeddad, İbn Vasıl ve Ebu'l-Fida'nın kayıtlarından hicri 624 (Aralık 1226/ Aralık 1227) yılında adı geçen bu yerlerin ondan alınarak yerine Ayntab, Râvendân ve ez-Zevb'in verildiğini öğreniyoruz[64]. Ayrıca İzzeddin İbn Şeddâd, el-Melik es-Salih Ahmed'in 651 yılı Şaban (Eylül/Ekim 1253)'ında ölümüne kadar Ayntab ve Râvendân'ın sahibi ola­rak kaldığını kaydetmiştir[65]. el-Melik es-Salih Ahmed'in çağdaşı olan tarihçi İbn el-Adım Bugyetii't Taleb .rı Tarih Haleb adlı eserinde Râvendân ile ilgili, bizzat yaşadığı bir olayı hikaye etmektedir[66]: "H. el-Melik es-Salih Ahmed b. el-Melik ez-Za­bir b. el-Melik en-Nasır Salaheddin Yusufun yanında Ravendan'da bu­lunmuştum. Kaleden batı tarafındaki köyü işaret ederek bana dedi ki, söylediğim köy işte o taraftadır. Cuma geceleri o köyden bir nur parlar, bazen başka gecelerde de olur. Köyün dışında olanlar bunu görürler, ya­nına yaklaşınca hiç bir şey görünmez". Hikaye, el-Melik es-Salih Ah­med' in her zaman olmasa da, Ravendan'da oturduğunu göstermesi bakı­mından ilginçtir.
 
Ravendan'ın hicri 659 (Aralık 1260/ Aralık 1261) yılına kadar Eyyubi ailesinin hakimiyetinde kaldığı ve bu yıl Hülagu'nun birlikleri tarafından zaptedilen Haleb ile birlikte, Haleb'e bağlı bütün bölge ve kaleler gibi Moğolların eline geçtiği anlaşılıyor. İzzeddin İbn Şeddâd'ın bildirdiğine göre, Râvendân, el-Melik               el-Aziz' in oğlu el-Melik en-Nasır'ın elinde bulu­nurken Moğolların hakimiyeti altına girmişti. Onun ifadesinden, el-Melik en-Nasır'ın Ravendan'ı Moğolların istilasına kadar kimseye ikta etmeden elinde tuttuğunu, Moğolların Ravendan'ı ilk defa kuşattıklarında kalenin direndiğini, içerdekilerin kaleyi teslim etmediklerini ve Moğolların bura­dan ayrıldıklarını ve Ravendan'ın Moğolların Haleb'e tekrar gelişlerinde, 659 (1260/61) yılında zaptedildiğini anlıyoruz [67]. Fakat daha aynı yıl Memluklarla yaptıkları Ayn Calut savaşını kaybeden Moğollar Suriye'den geri çekilmek zorunda kalmışlar, böylece Haleb ve civarı yeniden müslümanların eline geçmişti. Bununla beraber Ravendan'ın Moğol haki­miyetinden kurtulamadığı anlaşılıyor. Çünkü bu devrin diğer çağdaş bir tarihçisi olan İbn Abdüzzahir'in verdiği bilgiye göre, 1264 yılı kışında Mo­ğolların Birecik üzerine hücumda bulundukları sırada, Antakya franklarıda ermenilerle birlikte el-Cuma, Cebel Leylun ve Cizr'i yağmalamışlardı. Franklar Hama' daki Eyyubî hükümdarları tarafından geri püskürtülmüş, ayrıca Moğol saldırısı da durdurulmuştu. İbn Abdüzzahir bu olayları hi­kaye ederken, ermeni-frank kuvvetlerine karşı yapılan mukabil taarruz sı­rasında bir müslüman birliğinin de Ravendan'a saldırdığını fakat kar yağı­Şl yüzünden geri çekildiğini kaydetmiştir [68]. Bu hücum, hiç şüphesiz, Ha­leblilerin Râvendân'ı Moğolların elinden kurtarma teşebbüsü idi. Ama ha­va şartlarının kötü oluşu buna imkan vermemişti.
Bu bilgilere dayanarak Râvendân'ın ancak daha sonraki bir tarihte Moğolların elinden alındığı kabul edilmelidir. Fakat bu geri alınmanın ke­sin olarak hangi tarihte gerçekleştiğini bilemiyoruz. Bununla beraber, 1268 yılında MemlOk sultanı Baybars (1260-77)'ın Antakya'yı zaptından sonra bölgedeki diğer bütün kaleler gibi Ravendan'ın da Memlüklu hakimiyeti­ne girmiş olması mümkün görünüyor. Çünkü İzzeddin İbn Şeddad'ın Si­ret e/-Melik ez-Zahir Baybars adlı eserinde, sultan Baybars'ın hakimiyetinde bulunan yerler sayılırken, Haleb vilayeti içinde diğer kaleler arasında Ravendan'ın adı da zikredilmektedir[69]. Ayrıca, yine aynı eserde, sultan Baybars'ın Moğolların yıkmış oldukları Haleb'e bağlı Ayntab ve Raven­dan kalelerini tamir ve tahkim ettirdiği tarih verilmeden kaydedilmiştir[70]. Aynı müellif el-A 'lak el-Hatire fizikr ü'mera eş-Şam ve'I-Cezire adlı eserinde de "... kale devrimizde el-Melik ez-Zahir (Baybars)'in hakimiyetindedir" diye yazmaktadır [71]
Râvendân bundan sonra uzun süre Haleb vilayetine bağlı bir kale olarak Memlûk hâkimiyetinde kalmış[72] ve 1516 yılında Osmanlı hüküm­darı Yavuz Sultan Selim'in Memlûklara karşı kazandığı Merc Dabık zafe­rinden sonra, içinde bulunduğu bölge ile birlikte Osmanlı imparatorluğu topraklanna katılmıştır. Ne var ki, yüzyıllardan beri sınır kalesi ve geçit yeri olarak önem taşımış olan bu mevki, bundan sonraki devirlerde Os­manlı ülkesi içinde sınırlann çok gerisinde kaldığı için artık bu özelliğini kaybetmiş ve ancak Haleb'e bağlı bir nahiye olarak varlığını sürdürmüş­tür[73].


[1]  Genel Nüfus Sayımı (21. 10. 1990) Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, İli: 27­ Gaziantep, s. 7.
 
[2] Gaziantep'in Tarilıi, Arkelojisi ve Müzes hazırlayanlar: Faik Yurtseven ve Halil Ya­şar, Gaziantep 1977, s. 65.
 
[3]  Bk. Yâkût er-Rûmî el-Hamavî, Mu'cem el-Buldân, nşr. F. Wüstenfeld, 6 cilt, Leipzig 1866-73, II, s. 741; Bahaeddin İbn Şeddâd, en Nevâdir es-Sultaniye ve'l-Mehâsin el-yusufiye,nşr. C. Şayyal, Kahire 1317 (1903), s. 57; İbn el-Esir, el-Kmil fi't-Tari/ı, nşr. CJ.Tornberg, (Tıpkı basım) Beyrut 1966, XI, s. 155; ayn. mlf., et-Tarilı el-Bâhir fi'd-Devlet el-Atabekiye bi'l­Mavsil, nşr. A.A.Tuleymat, Kahire 1382 (1963), s. 103; İbn el-Adim, Bugyat al-Talab fi Ta­rilı Halab, (yazma) Süleymaniye Kitaplığı Ayasofya Müzesi Kitapları, No. 3036, nşr. F. Sez­gin, Frankfurt 1986, s. 69 vd.; ayn. mlf., Zubdet el-Haleb min Tarih Haleb, nşr. S. Dahhân, Dimaşk 1951-68, II, s. 194, 303, III, s. 138, 152 vd., 201; Ebû Şâme, Kitap er-Ravzateyn fi
Ahbaâr ed-Devleteyn en-Nûriye ve's-Salâlıiye, nşr. M.Hilmi M.Ahmed, Kahire 1287-88, II, s. 23, 74; ayn. mlf., Zeyl er-Ravzateyn, nşr. Kahire 1947, s. 20, 145; İzzeddin İbn Şeddâd, el-A l/ak el-Hatire fi zikr ümera eş-Şam ve'l-Cezıre, (yazma)
 
[4] 4 Bk. Albertus Aquensis, Liber Clıristianae Expeditionis pro Ereptione, Emundatione et Res­titutione Sanctae Hierosolymitanae Ecclesiae, Recueil des HistorUns des Croisades, Historiens Occiden­taux (kısaltmas! R.H.C., occ.) cilt IV, III, 17-18, S. 351, terc. Hefele, H., Albert von Aaclım.         Geschicchte des errsten Kreuzzuges, 2 cilt, jena 1923. I, s. 108.
 
[5]  Bk. Albertus Aquensis, R.H. C. occ., cilt IV, III. 31, s. 361, terc. Hefele, I, s. 124.
 
[6]  Bk. Willermus Tyrensis, Historia rerum in partibus transmarinis gestarum, R.H.C., occ., cilt I, VII, 5, s. 283, terc. Kausler, E. ve R., Geschicte der Kreuzzüge und Kijnigreiclıs ]erusa­/em, Stuttgart 1844, s. 158.
 
[7]  Bk. Urfalı Mateos, R. H C. Documents arminiennes, I, s. 87.
 
[8]  Krş. Garstang,j., The Lands of the Hittites, London 1910, s. 9.
 
[9]  Procopius, De Aedifieiis, nşr. Maltreto, Cl., Procopii Caesariensis, Opera, Venedig 1729.
 
[10] İslami eserlerde er-Ravendan'ın adı ilk defa XII. yüzyılolayları içinde geçmektedir. Her ne kadar Vakıdi'nin Fütuh eş-Şam (II, s. 5 ve ii) adlı eserinde Revanat şeklinde kale­nin adı kayıtlı ise de (krş. Konyalı, İ.H., Kilis Tarihi, İstanbul 1968 s. 49), bu Fütuh kitap­lannın daha sonra XIII. yüzyılda kaleme alındığını ve orijinalolmadığını biliyoruz.
 
[11]  Gaziantep'in Tarihi, Arkeolojisi ve Müzesi (aynı yer)'nde kalenin bir Bizans yapısı ol­duğu yazılıdır. cıcahen (La Syrie du Nord a l'Epoque des Croisades et la Principaute Franque d'Anıioche, Paris 1940, s. 117 vd.) Kalenin ilk inşasının X1. Yüzyıla dayanmakla beraber, sonralan haçlılar ve Salaheddin tarafından tamamlandığı görüşündedir.
 
[12]  Bk. Bugye, I, s. 329 vd.
 
[13]  Albertus Aquensis, IV, 6, s. 393, terc. Hefele, I, s. 172.
 
[14]  Baudouin de Boulogne'un Anadolu'daki faaliyeti, Urfa'ya gelişi ve burada ilk haçlı devletini kuruşu hakkında geniş bilgi için bk. Demirkent,I., Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), I, Ankara 1990, s. 1-74.
 
[15]  Bu ermeni reisinin adı kaynaklarda çeşitli şekillerde verilmektedir: Albertus Aquen­sis, (III, 17, s. 351, V, 14, s. 441, terc. Hefele, I, s. 108, 243) Pancracius, Pancratius, Pan­cras, şeklinde yazmıştır. Willermus Tyrensis (aynı yer) Bagrat'ın Rabân ve Keysun hâkimi Goğ-Vasil'in kardeşi olduğunu söyler.
 
 
[16] 16 Çağdaş batılı haçlı tarihçilerinin iddia ettiği gibi, ancak pek az bir gayret göster­mekle Baudouin'in bu işi başaramadığı aksine bu küçük bölgeyi ele geçirebilmek için en azından üç ay uğraşmak zorunda kaldığı kaynaklann verdikleri bilgilerden açıkça belli ol­maktadır. Bu bilgilere göre, Baudouin de Boulogne 20 Ekim 1097’de Maraş'ta ana haçlı ordusundan ayrılarak Fırat'ın batısındaki bölgeye gelmiş ve ancak 6 Şubat l098’de Urfa'ya gidebilmişti.
 
[17] 17 Albertus Aquensis (III, 18, s. 351, terc. Hefele, I, s. 109) Fer'in Tell-Başir hakimi -praepositus- olduğunu, Nicusus'un ise bu şehir yakınlarında şatolara ve büyük müstahkem mevkilere sahip bulunduğunu kaydeder. Tell-Başir'de Baudouin'in gelmesinden önce bir Türk garnizonunun bulunduğu yine aynı kaynak tarafından bildirildiğine göre, Fer'in bura­daki mevkii ancak yerli hristiyan halkın reisliği anlamına alınabilir.
 
[18] Urfa hakimi Thoros'un Baudouin ile teması ve Baudouin'in Urfa'ya nasıl hakim ol­duğu hakkında geniş bilgi için bk. Demirkent,I., ayn. esr., s. 17-22,25-28,30-36.
 
[19]Yol ve bölgenin coğrafi konumu için krş. Cahen, ayn. esr., s. 117 vd.; Elisseeff, N., Nûr ad-Din, un grand Prince Musulman de Syrie au Temps des Croisades (511-569 H./1118-1174), Damas 1967, I, s. 183.
 
[20]  Albertus Aquensis, V, 4, s. 435, 13, s. 440 vd., terc. Herele, I, s. 234. Ayrıca bk: Raimundus Aguilers, R.H.C. occ., XIII, S. 262, Krş. Röhricht, R., Geschichte des Ersten Kre­uzzuge, Innsbruck 1901 , s. I57; Runciman, St., A History af the
 Cmsades, Penguin Books 1965, I, s. 254 vd., türkçe terc. Işıltan, F., Haçlı Seferleri Tarihi, Ankara 1986, I, s. 196.
 
[21] Bk. Albertus Aquensis, VII, 31, s. 527, terc. Hefele, II, s. 31 vd. Krş. Grousset, R, Histoire des croisades el du royaume franc de ]erusalem, Paris 1934-36, I, s. 207; Runciman, St., ayn. esr., I, s. 322, türkçe terc. ışıltan, F., ayn. esr., I, s. 250; Demirkent,I., ayn. esr., s. 70 vd.
 
[22] Krş. Demirkent,I., ayn. esr., s. 82. joscelin de Courtenay için ayrıca bk. Nicholson, R.L., ]oscelyn 1, Prince of Edessa, illinois Studies in the Social Sciences (XXXIV, No. 4), Urbana 1954.
 
[23] 23 Willermus Tyrensis, X, 24, s. 437, terc. Kausler, s. 249. Krş. Demirkent,I., ayn. esr., aynı yer.
 
[24] 24 Albertus Aquensis, XI, 40, s. 682, terc. Hefele, II, s. 241.
 
[25] 25 Urfalı Mateos, terc. Andreasyan, H., Urfalı Maleos Vekayiniimesi (952-1136) ve papaz Grigor'un Zeyli (1136-1162), Ankara 1962, T.T.K. yayınlarından II. seri, No. 21), CCXXIV, s.260.
[26]  Harran savaşı hakkında geniş bilgi için bk. Demirkent,I., ayn. esr., s. 87-99.
 
[27]  Krş. Demirkent, I., ayn. esr., s. 99-119.
 
[28]  Urfalı Mateos, CXCIX, s. 234 vd.
 
[29]  Fulcherius Camotensis, Gesta Francorum lherusalem pregrinantium, R. H. C. occ., cilt III, II, 28, S. 410, terc. Ryan, Fulcher of Chartres. A History of the Expedition to Jarusalem 1095.         1127, Knoxville 1969, s. 180.
 
[30]  Willermus Tyrensis, XI, 8, s. 464 vd., terc. Kausler, s. 263 vd.
 
[31] Goğ-Vasil, Râban ve Keysun hâkimi idi. Willermus Tyrensis'e göre (bk. yukarıda n. 15). Goğ-Vasil ile Riivendiin sahibi Bagrat kardeş idiler. Krş, Chalandon, F., us Commenes, Paris 1912, II, S. gB-I02; Demirkent,I., ayn. esr., indeks.
 
[32] Altuntekin'in oğlu. Musul valisi atabek Mevdud hakkında bk. Fink, H.S., Mawdud I. of Mosul Precursor of Saladin, Muslim World, XLIII, 1953, s. 18-27; Demirkent,I., ayn,. esr., s. 123-163; Alptekin, C., Dimaşk Atabegliği (Tog- Teginliler), İstanbul 1985, indeks.
 
[33]  İbn el-Kalanisi, Zeyl Tarih Dimaşk, nşr. Amedroz, H.F., Beyrut 1908, s. 174; İbn el­Esir, el-Kjjmi X, s. 34°; İbn el-Adım, {,ubde, II, s. 158; Urfalı Mateos, CCVI, s. 242 vd.; Ebu'l-ferec, lI,s. 351; Albertus Aquensis, XI, 36-37, s. 680 vd., terc. Hefele, II, s. 238 vd.; Fulcherius Carnotensis, 11,45, s. 423, terc. Ryan, s. 201.
 
[34]  Krş. Demirkent,I., ayn. esr., S. 144.
 
[35]  Bk. Albertus Aquensis, XI, 4°, s. 682 vd., terc. Hefele, II, s. 241 vd. Krş. Röhricht, R., Die Geschichte des Königreich ) Jerusalem, Innsbruck 1898, I, s. 91 n.9.
 
[36]  Urfalı Mateos, CCXXIV, s. 260.
 
[37]  Bk. Urfalı Mateos, CCXXI, CCXXII, s.2S8, CCXXIII, s. 259, CCXXIV, s. 259 ydd. Olaylann görgü şahidi olan Urfalı yazar, Baudouin du Bourg'un ve haçlılann ermeni­lere yaptıklan zulümleri acıklı bir dille anlatmaktadır: "... Bir çok güzide prensler işkence altında ve hapiste öldürüldüler. Bunlann bir çoğunun gözleri çıkanldı, bazılannın da elleri, burunlan ve tenasül aletlerini kestiler, bazılannı da çarmığa gerdiler. Onlar masum çocuk­ları, babalanrına karşı duyduklan nefretten dolayı cezalandırdılar. Onlar bu müthiş işkence­leri, bu ermenilere, hazinelerini meydana çıkartmak için icra ettiler Onlann yaptıklan diğer bir çok haksızlıklan yazmak istedimse de onlarn hakimiyeti altında bulunduğum için buna cesaret edemedim".
 
[38] Galeran du Puiset, Baudouin du Bourg'un teyzesinin oğlu idi. 1108 yılından sonra doğuya gelmiş ve kuzeni Urfa kontu Baudouin du Bourg'un hizmetine ginnişti. Adı ilk de­fa iii? yılında Birecik'in Baudouin tarafından enneni Apılgarip'in elinden alınışı olayında geçer. 1122 yılında Artuklu beyi Belek tarafından joscelin ile birlikte esir alınarak Har­put'ta hapse atıldı. Kesin olmamakla beraber esarette Artuklu emiri Timurtaş tarafından öldürülmüştür, krş. Demirkent,I., Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), Ankara 198?, s. 58 n. 245. Galeran ve ailesi hakkında aynca bk. La Monte, j.L, The Lords of Le Puisel on the Crusades, Speculum, XVII (1942), s. 100-118.
 
[39] 39 Urfa kontu Baudouin du Bourg ile arası bozulan ve 1113 yılında Tell-Başir senyörlüğü mevkiinden uzaklaştınlan joscelin de Ecurtenay, Kudüs kralı Baudouin I.'in yanına gitmiş ve Galilaea prinkepsliği göreviyle onun hizmetine girmişti. İki akraba arasın­daki dargınlık ve joscelin'in yeniden Urfa bölgesine dönüşü hakkında bk. Demirkent, I., Urfa Haçlı Kont/uğu Tarihi (1098-1118), I, s. 152 vdd. ve ayn. mlf., Urfa Haçlı Kont/uğu Tarihi (1118-1146), s. 14 vdd.
 
[40] İbn el-Adim, .(ubde, II, s. 194.
 
[41] İbn el-Adım'in bu ifadesi biraz anlamsızdır. Türkmen grubunun Ravendan'a doğru çekilmesi pek mantıklı görünmüyor. Çünkü burası bütün bölgeyle birlikte 1098 yılından beri haçlılara ait bulunmaktaydı. Cahen (ayn. esr., s. 29° vd.) İbn el-Furât'a dayanarak ola­yı açıklamaya çalışmışsa da, hikaye anlaşılmaz, içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
 
[42] 42 Urfa kontu loseelin II. esarette 9 yıl yaşadı ve i 159'da Haleb'de zindanda öldü. Bunun için bk. Nicholson, R.L., )oscelyn III and the Fall of the Crusader States (1134-1199), Leiden 1973, s. 21.
 
[43] İmparator Manuel Komnenos'un bu altı kaleyi para mukabili almak istemesi Bi­zans devletinin bu bölgeyi elinde tutacağından emin olduğu anlamına gelmez. Manuel Kommenos her halde ilerdeki gelişmeler içinde Türklere karşı giriştiği mücadeleyi kazandı­ğı takdirde, haçlılara karşı Antakya ve Urfa ile birlikte bu bölge üzerindeki iddıasını da perçiniemek arzusundaydı. Manuel, 1176 yılında Myriokephalon'da Anadolu Selçuklu sul­tanı Kılıç Arslan lI.'ın ordusu karşısında perişan olup büyük bir mağlubiyete uğrayıncaya kadar hep Türkleri Anadolu'dan atmak hayalleri içindeydi.
 
[44] Zaptedilen bu kalelerin adları İbn el-Esir (el-Kâmil XI, s. 155) tarafından tek tek kaydedilmiştir.
 
[45]  Bk. s. 329 vd.
 
[46] Bk. Varak 137b_138a.
 
[47] nşr. Reinaud, M., s. 267. Ayrıca bk. Le Strange, G., Palesıine Vnder ıhe Moslems, Beirot 1965, s. 60, 520.
 
[48] Ufak bir hatırlatma olarak bu adamın ermenilerle iştirak halinde Kıbrıs'ı soyup so­ğana çevirdiğini, Ayla'da hazırladığı bir filo ile hatta Mekke'yi tehdit etmeye çalıştığını ve uzun esaretinden sonra hakimiyetine geçen Kerak kalesinden Arabistan-Suriye ticaret yolu­nu şekavetle doldurduğunu ve Hittîn savaşında esir düştükten sonra, kendisini eliyle öldürmeye yemin etmiş bulunan sultan Salaheddin tarafından idam olunduğunu belirtebili­riz.
 
[49] 49 İbn el-Adîm, Zubde, II, s. 313 vd.; Willermus Tyrensis, XVIII, 28, s. 868 vd., terc. Kausler, s. 493. Anonim Süryanİ, terc. Tritton, A.S., The Firsl and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle, ].R.A.S., 1933, s. 3°3; Süryanİ Mikhail, terc. Andreasyan, H., Siiryani Keşiş Mihailin Vekayiniimesi (T.T.K. henüz neşredilmedi), s. 189; Urfalı Mateos,          CCLXXXI, s. 332 vd.
 
[50] Willermus (aynı yer) Ya da bu yer adı Cummi şeklinde yazılıdır.
 
[51] Tarih, Willermus (aynı yer)'un kaydına göredir; krş. Röhricht, R., ayn. eser., I, s. 305; Elisseeff, ayn. esr., II, s. 553. İbn el-Adîm (aynı yer) ve Urfalı Mateos (aynı yer) 1161 yılını veriyorlar. Süryânî kaynakların verdikleri kronoloji karışıktır.
 
[52] Urfalı Mateos (aynı yer) Renaud'nun bu yağma akını sırasında Aleks'in memleketi­ne (!) taarruz ettiğini ve Dzov (!) denilen müstahkem mevkie kadar ilerlediğini, Willermus (aynı yer) ise, onun Keysun ve Maraş'a kadar gittiğini kaydetmişlerdir....
 
[53] Urfalı Mateos (aynı yer) Renaud'nun yanında 1000 adam olduğunu, çarpışmada 400 kişinin öldüğünü ve onun 30 atlı ile esir düştüğünü söylüyor. Süryani Mikhail (aynı yer)'e göre ise, Renaud 120 atlı ve 500 yaya ile birlikte esir düşmüştü.
 
[54] Röhricht (s. 305 n.2) olayın Ravendan'ın kuzeyinde, Elisseeff (aynı yer) Raven­ dan'ın güneyinde cereyan ettiğini ileri sürmektedirler.
 
[55] 55 Bk. er-Ravzateyn, II, s. 23; krş. Röhricht, R., ayn. esr., II, s. 394 vd.
 
[56] 56 Cahen, ayn. esr., s. 118; Hellenkemper, H., Burgen der Kreuzritterzeit in der Cra/seha/t Edessa und im Kiinigreieh Kleinarmenien, Bonn 1976, s. 45.
 
[57]  57 Kilisli Kadri bey, Kilis Tarihi, İstanbul 1933, s. iS.
 
[58] 58 Bahaeddin İbn Şeddfıd, R.H.C. or., IIIlı, s. 87 vd.; krş. Şeşen, R, Salfihaddin Dev­rinde Eyyubiler Devleti (Hicri 569-589/Milfidi 1174-1193), İstanbullg83, s. 104.
 
[59] Ebu Şâme, er-Ravzateyn
[60] İbn el-Adım, Zubde, III, s. 138.
 
[61] İbn el-Adım, Zubde, III, s. 152 vd.; İbn Vasıl, Mufarric, III, s. 131; Ebu'I-Fidfı, III, s. 101; İbn eI-Furfıt, s. 225 vd.
 
[62] İbn el-Adım, aynı yer.
 
[63] 63 Bedreddin Duldurum, Tell-Bâşir ve Tell-Halid'e 579 (1183)'da sahip olmuştu. 611 (1214) yılında ölümünden (bk. Ebu Şâme, Zeyl er-Rav;;ateyn, s. 87) sonra Tell-Bâşir'in idare­si oğluna geçmişti. Daha sonra 618 (1221) yılında ise Tell-Bâşir, atabek Şihabeddin Tuğ­rul'a ikta olunmuştu, bk. İbn el-Adım, Zubde, III, s. 183.
 
[64] 64 Bk. İbn el-Adîm, Zubde, III, s. 20 i; İzzeddin İbn Şeddad, el-A 'tak el-Hatıre, varak 138b; İbn Vasıl, Mufaric, IV, s. 2°7; Ebu'l-Fidâ, Tarih, III, s. 137.
 
[65] 6S Aynı yer.
 
[66] 66 İbn el-Adîm, Bugye, varak 6g.-b.
 
[67] 67 Aynı yer.
 
[68] 68 İbn Abdüzzahir, varak 78.-b ve Bo'. Krş. Cahen, ayn. esr., s. 712.
 
[69] 69 Bk. nşr. Hutait, S.326; türkçe terc. Yaltkaya, Ş., Baybars Tarihi, İstanbul 1941, s. 151.
 
[70] 70 Bk. nşr. Hutait, s. 358; terc. Yaltkaya, ayn. esr., s. 172.
 
[71] 71 Bk. Varak 139".
 
[72] 72 Ravendan hakkında XIII. yüzyıldan sonraki dönemin tarihi her ne kadar bu yazı­nın kapsamı dışında kalıyorsa da, araştırmamız sırasında Râvendân ile ilgili gözümüze ili­şen XV. yüzyıla ait iki olayı, bilgi vermek bakımından fayda sağlayacağı düşüncesiyle kay­detmeyi uygun gördük. Bunlardan birincisi, 1400 yılında Timur'un Suriye seferi esnasında Ayntab ve Haleb zaptedildiği sırada Râvendân'ın da Timur ordularınca işgal edilip yağma­lanması hakkında Ayni (krş. Yücel, Y., Timur'un Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçta" 1393­1402), Ankara 1989, s. 116)'de bulunan kayıttır. Onun bu hususta verdiği bilgiye göre, Râvendân halkı daha kale Timur ordusunun saldınsına uğramadan önce şehri terketmişti. Bu suretle hiç değilse halkın çoğu canlarını kurtarmış olmalıdırlar. Timur ordusunun Suri­ye bölgesinden çekilmesinden sonra ise bölgeye yeniden Memlûklar sahip olmuşlardı. İkin­cisi ise, XV. yüzyılın ikinci yarısına ait olup Râvendân'ın Memlûklar devletinin kuzey sını­rında geçit yeri olarak önemini hala koruduğunu göstermesidir: Memlûkların Dulkadir bey­liğine karşı 1471 yılında giriştiği askeri harekat sırasında iki taraf arasında Gaziantep bölge­sinde mücadele devam ederken Dulkadirli Şehsuvar Bey, Türkmenleri toplamak maksadıyla güneye inmek istemiş, fakat Memlfık kumandam Yeşbek, maiyetindeki İnaloğlu Hamza Bey'i Haleb yolu üzerinde çok önemli müstahkem bir mevki olan Râvendân'a göndermek suretiyle Şehsuvar Bey'in yolunu kesmişti (krş. Yınanç, R, Dullcadir Beyliği, Ankara 1989' s. 71). Bundan da anlaşıldığına göre, Râvendân Ayntab'dan Haleb'e inen yolun kontrolü ba­kımından en önemli mevki idi.
 
[73] Başvekalet Arşivi No. 93'de kayıtlı, hicri 926 (1519) yılına ait Halep Evkaf Defteri, s. 283'de Râvendân Haleb'e bağlı bir nahiye olarak belirtilmiş olup, Râvendân'a bağlı 63 köy ve bu köylere bağlı 87 mezra buradaki ev, çiftlik ve vergi mükellerı kimselerin adlan ile bir­likte kaydedilmiştir, krş. Konyalı, İ.H., Kilis Tarih s. 94 ydd.
 
 
Facebook beğen
 
 

Web Analytics

KİLİS YEMEK RESİMLERİ
 









< iframe width='640px' height='397px' frameborder='0' src='http://www.startv.com.tr/Embed/WebTV.aspx?id=3805&movie_target=startv_videoad_webtv' />,
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol